"Işık hızında gidene ışık denir." -- A. Einstein


Bugün Bebek sahiline yürüdük annemle. Önüne pahalı arabaların park edildiği bir takım eski evlerin arasından. Cumartesi olmasına rağmen çok boştu. Dönüşte taksici tenhalığın derbiden kaynaklandığını söyledi. Yoksa buralar tıklım tıklım olurdu.

Futbolun az sayıdaki faydasından birini yaşamış oldum.

Bir endüstri olduğunu kabul ediyorum. Onun için bu endüstride mesela şike denen bir adet olması bana tuhaf gelmiyor. Tiyatroda prova olması eğlenceye halel getirmiyor, futbolda neden böyle? Bir tarafı tuttuğumuz için herhalde.

Tiyatroya gittiğimizde bir tarafı tutmuyoruz. Orada hikaye mühim. Futbolda ise hikayeye benliğimiz karışıyor. Yenen ve yenilenle herhangi bir organik bağımız yok, Beşiktaş kazansa veya kaybetse bana doğrudan bir faydası veya zararı olmuyor ama insanlar bu sebeple günlerini daha mutlu veya mutsuz geçirebiliyorlar.

Eskiden beri ilginç gelir. İnsanlara güvenimi kaybetmemin de sebeplerinden biri.


Ben seni sevmeyebilme ihtimalini sevdim.

Atatürk'e ithaf edebiliriz. Reis'e de.


Yusuf Kaplan isimli bir adamcağız var. Kendisinin Türkiye'ye yön vermek ve bizleri bilinçlendirmek dışında ürettiği 1 (yazıyla bir) makul, ayakları yere basan fikrini okumadım. Eski zamanlarda Said Nursi'nin ne kadar da anlaşılmayan biri olduğunu ve kendisinin nasıl onu kimsenin anlamadığı kadar anladığını anlatırdı, şimdi Türkiye'yi bekleyen tehlikeleri nasıl kendisi gibi kimsenin görmediğini anlatıyor... Sanırım.

Bu insanların böyle olmasına şaşırmıyorum, yeryüzü her çeşit insanla kaynıyor. Şaşırdığım bu zevatın itibar bulması. Hayatını obskürantist boş lafa adayan insanların üstad sayılması.

[Yevmiyeler]