Ne için dua ediyorsun? Yarın için, ömrünün tamamı için? Gelecek için? Geçmiş için?

Sabır için dua ediyorum. Akıl için. Ruhumun nefretten ve beni kemiren duygulardan arındırılması için. Çocuklarımın selameti için, onların şu ara dönemi ve sonrasını travmasız, sakince atlatması için.

Akıl için dua ediyorum, doğruyu doğru, eğriyi eğri, hakkı hak, batılı batıl görmek için. Kendimi bilmek için, neyi yapıp, neyi yapamayacağımı bilmek için. Nereye kadar erişir gücüm ve hangi noktadan sonrasında artık bırakmalıyım?

Cevaplarını sadece Allah'ın bildiği sorular var, onların cevapları için dua ediyorum.

Ahiret için. Ahirete yüksüz gitmek için. Sabır için. Son için.


Hayat sizi kitaplarda altını çizdiğiniz yerlerden değil, öylece boş bıraktığınız satırlardan imtihan ediyor. Önem verdiğiniz, kesin geçerim dediğiniz sorular çıkmıyor önünüze, hiç düşünmediğiniz yerlerden geliyor.

Hayat bizi geliştiriyor. Biz de anladığım kadarıyla hayatı geliştiriyoruz.


Dünya neden böyle?

İzah edilebilir bir dünyaya inanmak zorunda değiliz. Bununla beraber izah edilemezlik, bizi daha mutlu yapıyor mu? Hayatın ve dünyanın bir şekilde açıklanabildiğine inanmak gerekiyor. Bir şekilde geniş bir laf tabii, ancak bütün bunlar Kraliçe'nin oyunu diyen adam bile, dünyanın bir şekilde izah edilebileceğine inanmış.

İşin ilginç yanı şu, beni hayrete sürükleyen: Dünyayı izah ettiğimize inanıyoruz ve yaptığımız tahminlerin önemli bir kısmı doğru çıkıyor. Tutarlı bir dünyanın olması, kainatın belli, net, kurallı olması, bugünden yarına değişmemesi, arkamızı döndüğümüzde eşyaların yok olmaması... Aslında bunlar mucize kabilinden.

Açıklamalarımız ne kadar sağlamsa, dünya hakkında, insana bağlı olmadan ne kadar ayrıntılı, ne kadar derin bilgi üretebiliyorsak, o kadar iyi. İnsanla ilgili (sosyal) bilimlerde, onun için izah ederlik az. İşin içine matematik katmadan söylediğimiz sözlerin çoğu, izah edeceğine konuyu daha da karmaşık hale getiriyor.


Gold in lust Turn in rust God is must


Everything harmony Let them die, let them born Harmony everything