Ben bir illüzyondur. Düşünmeye başlayan kişi, bütün düşüncenin kendinden sadır olduğunu görür ve ben dediğinin mutlak bir doğru olduğunu düşünür. Düşüncede ilk aşamadır, eksiktir.

İkincide, ben dediğinizin gerçekte dünya (veya öteki veya sen veya kainat veya benolmayan) vasıtasıyla tanınabildiğini, sahip olduğunu düşündüğün her şeyin kaynağının çevren olduğunu farkedersin. Ben kendi varlığını bile, etrafındaki varlık vasıtasıyla anlar. Benolmayan olmasaydı, ben olamazdı. O halde ben sadece bir illüzyondur.

Bu kadar yorulmaya da değmez belki, ben illüzyondur, çünkü çocuklar doğduklarında ben’leri yoktur, insan uyurken kendinden bihaberdir ve muhtemelen öldükten sonra da tüm bu benci sıkıntılarımıza rağmen bir ben sahibi olmayacağız. Cenneti ve cehennemi ben üzerinden anlatmak zorunda kalmak, büyük talihsizlik, dünya için çalışan bir kavramın ahirette de aynı şekilde çalışacağını düşündüğümüz için nasıl olacak? diye çok kafamız bulanıyor. Ben dediğim cesedin atomları benden önceki binlerce ceset tarafından kullanılmışken, ahirette nasıl hepimiz aynı mahşer yerinde toplanacağız ve yine de ayrı ayrı insanlar olacağız? Çevremiz aynı olmadığında, aynı fizik kanunları, kimya kanunları geçerli olmadığında, ben nasıl aynı kalacak?

Kainatla ilgili, Tanrıyla ilgili bütün çelişkilerin özünde de bu ben meselesi var. Çünkü kendi benimiz gibi Tanrı’ya da bir ben atfediyoruz ve onun nasıl olup da varolmayacağını anlatmaya başlıyoruz.

Halbuki sadece kolaylık olsun diye kullandığımız, zihinsel alışkanlık kabilinden bir kavram. Düşünen kof bir kavram olduğunun farkında, üzerinde fazla durmaya değer olmadığının, velakin insanların pek çoğu ben nasıl daha şişirilir, onun derdinde. Bir balonu şişirir gibi, ölümün patlatacağı bir balonu.

Ben yeryüzünde kullanılması gereken bir kavram, aynen mülk gibi. Anlaşılması için ne kadar ve nereye kadar faydalı? diye düşünmek icap eder. Böyle illüzyonların mutlak değeri olduğunu iddia etmek, ne olduklarını anlamaya çalışmak, sonunda sadece boşmuş demeye götürür. Biz de bunu söylüyorduk zaten der ötekiler de, ben boştur, ancak faydalıdır.

Kimisi de bu boş kavramı, yeryüzünde kendi namına doldurmak ister. Eğer hepimiz benlerimizi bir kenara bırakacak olsak, belki çalışacak bir yöntem olabilir, ama ben kendi benimi çıkarıp, seninkinin uzantısı yapacaksam, kendi benimi, senden öğrendiğimle dolduracaksam, teşekkür ederim, şimdikiyle de idare ediyorum, eksik gedik de olsa. Leh’ül–mülk deyip, puslu kuralların ardından hokus pokusla mülkü idare etmeye meyyal adamlar gibi… Ben ve mülk zaten boş, kabul ettik, ama onun yerine ne koyacaksın, bana ondan haber ver.

İnsan kendini neyle, hangi nefesle, kimin beniyle doldurduğuna dikkat etmeli.