Geçenlerde seyrettiğim bir videoda <http://www.ted.com/talks/tim_harford.html>__ insanın faniliği merkezli konuşmaları hatırladım.

Fanilik standart anlamıyla insanın ölümlü olması demek ama beni ilgilendiren kısmı bu değil; fanilik aynı zamanda insanın bilgisinin, fiilinin, düşüncesinin, yorumunun sınırlı olması demek. Belki ölümün anlatmaya çalıştığı bu, elimizdeki sınırlı zaman, sınırlı bilgi, sınırlı tecrübeyle hayata bakmak zorundayız. Oyun bu. Kural böyle konulmuş.

Videoda Tanrı Kompleksi dediği, insanın yaptıklarının, bildiklerinin tüm vechelerinden emin yaşaması…Bilgisine sıkı sıkı sarılması ve bunların tartışılabilir, çürütülebilir olduğunu görmek istemeyişi. İnsanın kendi kibrinin yansımasıdır, bildiğine aşırı değer atfetmesi. Ekonomistler tüm dünyanın ekonomi üzerine, bilgisayarcılar bitler ve byte’lar üzerine, inşaatçılar binalar üzerine, gıdacılar yiyecek üzerine döndüğünü düşünür…Doktorlar, psikologlar, felsefeciler, matematikçiler, bilimciler…Sorsan diğer alanların ne kadar tali, kendilerininkinin ne kadar önemli olduğunu anlatacaktır ve hepsi birden hayatın kendisine dair geniş hikayeler anlatan dinlerin ne kadar tutucu olduğunda hemfikir.

Bu alanların hemen hepsi gerçekte bilgi duvarlarıyla örülmüş alanlar. El yordamıyla bir binayı tanımak gibi bir süreçle o alanı öğrendikten sonra, kimse duvarların gerçek olup olmadığını sorgulamak istemez. O binalar insana sadece ekmek ve unvan değil, aynı zamanda zihinsel bir korunak da sağlar. Doğrunun ne olduğunu bilme lüksü, ekmek bulma lüksünden daha değerlidir.

Teorik olarak, bilim dediğimiz faaliyetin bu duvarları olması gereken yerlere taşıdığını düşünüyoruz ama o kadar kolay değil…Kalıplaşmak insan bilgisinin temel bir özelliği, bilimden de kaynaklansa, başka yerden de, sonunda biz bunu nereden biliyoruz? diyenlerin sayısı azalma eğiliminde. Videoda kalp krizi geçirenlerle ilgili bir örnek var, insan önyargılarını destekleyen bilimsel bilgiye, diğerlerinden daha fazla önem atfediyor. İnsanın hakikat karşısındaki duruşu sakatsa, adını bilim de koymuş olsa, sosyal bilim de ve hatta din de, önyargılardan kaçmak için değil, onlara desteklemek için kıvranan insanın bulacağı, kalın kalın direkler olsa gerek.

Harford, videoda deneme ve yanılmanın, daha doğrusu hayatın kendisinin deneme olduğunu farketmenin bu kalıplaşmaya ilaç olduğunu anlatıyor. Denemek ve yanılmak deyince insanlar buna kör bir deneme gibi bakıyor ama kimse yanılmak için deneme yapmaz. Aslı yanılmaktan korkmayarak denemek olmalı. Yanılmaktan korkmayarak, çünkü korktuğumuzda elimizdekinin de bir yanılgı olduğunu unutuveriyoruz.

Ben hayatın kendisinin bir deneme olduğunu Bakara 30 [1]_`u okurken düşünmüştüm. Meleklerle Allah’ın konuşmasının gerisinde, insanı bir halife olarak deneme varmış gibi gelmişti. Meleklerin kesin bilgiye sahip olduğunu düşündüğü noktada Allah’ın bu bilginin aksine bir deneme yapmasından, hayatın merkezindekini yerini düşünmüştüm.

Belki fert fert biz de Allah’ın halife denemeleriyiz. Kimse, belki istatistiklerin %100 diyeceği oranda, bunu başaramıyor ama bu yeni denemeler olmayışı için sebep değil. Belki Allah’ın halifesi olanlar da var ama haberimiz yok. Belki hepimiz Allah’ın halifesiyiz ama haberimiz yok. Belki haberimiz var ama hilafet bildiğimizi sandığımız şey değil. Belki…

Bu söylediklerimi her şey yanlış olabilir o halde denemesek de olur diye anlayacaklar olacaktır, tabi, çünkü zamanımızın ruhu biraz böyle. İnsana yaptığın yanlış deyince, seninki de! O halde bir farkımız yok diyor. Doğrumuz ve yanlışımız olsun deyince de sanki bu yukardakilerle çelişiyormuş gibi oluyor. Hayır. Denemek ve hakkını vererek denemek, sonunda yanlış olabileceğini bilerek denemek bir şeydir; sonunda yanlış çıkabileceğini bilerek denememek başka bir şeydir; doğruyu ve yanlışı bilerek yaşamak bir denemedir ama doğruyu yanlışı umursamadan yaşamak gerçekte deneme falan değil, sonunda ne yanlışa, ne doğruya çıkacak tuhaf bir tembelliktir…Denemede korkaklık ve tembellik, bulunduğumuz yanlışı ataletimizle tahkim etmekten başka işe yaramaz, her şey göreli, doğru yok, yanlış yok, o halde hadi içelim de denemek istemiyorum, keyfim yerinde demektir.

Doğru var, yanlış var, o halde deneyelim. Sonunda nasılsa doğruya çıkacak yolumuz.

.. [1] (Ey Resûlüm!) Hani Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde (hükümlerimi yerine getirecek) bir halife (yetki ve yöneticiliğe elverişli insan) yaratacağım” demişti. (Melekler de: “Ya Rab!) Biz seni hamd (övgü) ile yüceltip ve seni bütün noksanlıklardan tenzih edip ulularken, orada (senin emirlerini tutmayıp) bozgunculuk çıkaracak ve kan akıtacak birisini mi yaratacaksın?” dediler. (Allah da): “Şüphesiz ben sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim.” dedi. (H.T. Feyizli meali

[Gece Dikilen Ağaç]