İnsanın içinde nesne olmadığına, özne olduğuna dair bir his var, hatta histen öte bir kanun bu; özne olduğumuza ve başka insanların da özne olduğuna inanarak başlıyoruz medeni sayılmaya ve başka özneleri ne kadar özne görebilirsek o kadar daha insanî oluyoruz.

Onun için bir insanın hayatına değer biçmek insanlığa ihanet gibi geliyor.

Onun için insana dair herhangi bir değerlendirmede, işin içine sadece nesne olarak görmediğimiz değerler katmak gerekiyor. İnsanı sadece kazandığı para veya yarattığı ekonomik değer veya tükettiği kaynak olarak göremiyoruz, bir ismi, bir ailesi, bedeninden öte bir ruhu olmak zorunda.

Yine de insanlar gerçekte aynen pek de özne görmediğimiz hayvanlar gibi nesne. Çoğunun hayatla ilgili derdi karnını doyurmak, eş bulmak ve daha değişik şeyler tüketmek üzerine kurulu. Tek bir insanı insan olarak görmek kolay ancak milyonlarca insan bir araya geldiğinde, herhangi bir canlı sürüsü nasıl davranıyorsa öyle davranıyor.

Topluluğun zekası aralarındaki en aptalın zekasına denktir mealinde bir söz hatırlıyorum.

Hepimiz o milyonların içinde olduğumuz için gerçekte kendimizi nesne olarak görmesek de birilerinin bizi öyle gördüğü fikrine alışmamız gerekiyor. Stalin’in isabetle gördüğü: Bir kişinin ölümü trajedidir, bir milyon kişinin ölümü istatistik.

Gerçekte olduğumuz her şeyin maddî bir karşılığı var. İnsan hayatının da, işlediği sevapların da, günahların da… Bunları ölçmek zor olabilir. Nasıl ölçüleceği tartışabilir ancak ölçüm cihetinin tartışmalı oluşu insanın namütenahi değeri olduğu anlamına gelemez.

İnsan kendine namütenahi değer biçerek, gerçekte, egosunun dokunulmazlığını ilan eder. İnsan hayatına değer biçilemez sözünün asıl anlattığı benim hayatıma değer biçilemez\ dir. İnsanın kendisi hakkında böyle düşünmesi normal. İnsanın kendi hayatına değer biçmesi muhtemel değil çünkü o hayat alındığında, elinde hiçbir şey kalmıyor. Velakin hepimiz başkalarının hayatına ve mutluluğuna değer biçiyoruz, itiraf etmek işimize gelmese de.

[Gece Dikilen Ağaç]