Birinin biyografisinin sonunda büyüyünce yazar olmak istiyor diye bir ibare gördüm.

Yazısından da yazar olmak istediği anlaşılıyor gerçekten.

Yazmak istemiyor, yazar olmak istiyor, yazmış olduğunu yazar olunca anlayacak, ya da yazar olunca yazmış olacak, daha öncekilerde yazar olmadığı için yazmış sayılmıyor. Ben de yazmış olmuyorum, yazar değilim zira.

Sen nesin?

Yazar.

Memleketimizde bunun pek de meslekten sayılmayışını gayet iyi anlıyorum, laf aramızda aslında ben de pek meslekten saymıyorum. Yazar olup –veya olmak isteyip– yazı yazanların yazılarından her zaman bir yazar kokusu geliyor. Yazar kokusu bayar beni.

Bir zaman Uğur Mumcu Vakfı’nın Yaratıcı Yazarlık Semineri mi neyse, öyle bir şeye gidiyorduk, arkadaşım vardı gitmek isteyen, beni de yanına aldı…Mehmet Eroğlu, sanırım, (unutmuşum, Google sağolsun), kendi romanlarının birinden bir parça okuttu, adamı tanımam, okumamışım, okusaydım zaten gitmezdim herhalde…Yazar kokusundan düşüp bayılırsınız, öyle bir metin.

Arkadaşım kursu bıraktı, ben parayı peşin verdiğim için devam ettim.

Öğrendiğim şu oldu: İstesem oradaki insanlar beni yazar yapabilirler, biraz onlar gibi yazar, biraz onlar gibi giyinir, hafif solcumsu takılır, sanki yazamayacağım hiç bir şey yokmuş gibi davranır, ama belli yerlere fazla bulaşmaz, biraz da üfürürsem, evet, genç yetenek bir şeyler yayınlar, sonra kendini yazar olmuş addedebilirdi.

Camiamıza hoşgeldiniz.

Allah korumuş da öyle bir güzellik gelmemiş başıma.

Yazar olmak istediğimde beni uyarınız.

[Gece Dikilen Ağaç]