Kimin aklına geldi bilmiyorum, yani, eğer her şey bilimcilerin dediği gibi olmuşsa, tarih içinde birinin aklına Tanrı diye bir şey gelmiş olmalı. Kendisine teşekkür borçluyuz, yediğimiz ekmekte hakkı var.

Her şey hakkında olduğu için, hiçbir şey hakkında değil, Tanrı hakkında konuştuğunu ileri sürüp herhangi bir şey hakkında konuşmak mümkün, sağırlığım elverse gürültülerine kızacağım komşularımdan bahsetmek yerine, Tanrı'nın insanoğlunu bu kadar sorumsuz yaratamayacağını, o sebeple Tanrı'nın varolamayacağını üfleyebilirim, veya uykum gelmişken veya sarhoşken Tanrı'nın uykunun ötesinde, ebedi bir sarhoşluk olduğunu, hayattan daha derin bir rüya, tüm hakikatten daha derin bir gerçeklik olduğunu söyleyebilirim.

Söylerim yani, yiğidin dilini tutan yok, onu da söylerim, bunu da söylerim. Var da derim, yok da derim; iyi de derim, kötü de derim; başına geleceklerin hiçbiri söylediğim sözün büyüklüğüyle münasip olmaz, en fazla yakarlar beni veya padişah yaparlar. Zamanımızda artık bunlar olmadığına göre, o kadar bile bir şey gelmez başıma.

Yıldızları yaratan Rabden bahsediyorsun, en fazla tirajın artıyor veya azalıyor, belki o bile değil. Birileri sana şöyle böyle demiş, eğer Tanrı, daha doğrusu imanın Hakkı değil, birilerinin lafını ciddiye alıyorsa, senin Tanrın da amma küçükmüş yav, olsa ne olur, olmasa ne olur… Sana faydası olmayanın, başka kime faydası olabilir?

Tanrı bir varmış, bir yokmuş; işimize geldiğinde varmış, gelmediğinde yokmuş; canımız istediğinde varmış, istemediğinde yokmuş… Tebliğ dediklerini de, bizim kabilenin bir tanrısı var, tanısan sen de çok seversin demek sanıyorlar.

Tanısam severim herhalde. Tanrıtanırım ben, her tanrının kalbimde ayrı bir yeri var.

İman inançtan farklı bir şey diyordu adamın biri, gavurdu, onun için aslında söylediği faith ve belief kelimelerinin farkıydı, belief, yani inanç, lief gibi bir kökten geliyormuş ve dilemek gibi bir şeymiş, faith ise bunun tam tersi, görelim mevla neyler, nasıldır anlamındaymış. Belief kabilenin tanrısına, faith Allah'a iman oluyor, sözlüğümüzde yani.

Kabilemizin tanrısı, bizim istediğimiz gibi olmasına hayli gayret gösterdiğimiz bir tanrı. Ateist kabilesinin de bir tanrısı var, bu tanrı namütenahi iyi, namütenahi güçlü ve namütenahi adil olduğu için, dahası başka bir numarası olmadığı ve her bir atraksiyonunu ateistlerin önünde göstermesi gereken bir palyaço olduğu için, ateistler de böyle Tanrı olmaz olsun, yoktur böyle bir şey, ahahaha, diyorlar. Dedikleri doğru, öyle Tanrı olmaz olsun.

Sonracıma dindarların Tanrısı var bir de, onlar da farklı şekilde kurslar düzenliyor, Tanrıya nasıl olması gerektiğini öğretiyorlar, Tanrı şöyle olmalıdır, böyle olmalıdır, şöyle yapmalıdır, böyle yapmalıdır falan. Gitmiş görmüş gibi de değil, doğrudan Tanrılık dersi veriyor adam.

Bir de Tanrıyı arayanlar var, durup durup farklı telefon numaralarını çeviriyorlar. Alooo, Tanrı orada mı, karşıdaki sinirli ses, ummpf, şimdi çıktı diyor, onlar da gittiği yeri bulmak için yeniden telefon.

Ben bu Tanrıların hepsini tanıyorum, temel vasıfları kullarının ticaretine katkı. Ticaret değişik şekillerde, mesela kafa sıhhati, toplum sıhhati, mal mülk sıhhati şeklinde tezahür edebiliyor. Yani adam kafa sıhhatine yardımcı bir Tanrı, toplumu bir arada tutacak bir Tanrı, malına mülküne ticaretine hayatına fazla karışmayacak bir Tanrı peşinde. Helvadan Tanrı yapıp, acıkınca yiyen adam çoğundan daha az putperest.

Ver bi de ben tadına bakıyım.

[Geçmişin Uğultusu]