Daha önce yazdığım yorum ve yazılara bir cevap geldi, ben de onu şurada <https://mutlaktoz.wordpress.com/2013/06/12/capulcularin-isyani/#comment-5488>__ cevapladım. Buradan okumak isteyen olursa diye, kopyalıyorum. İtalik alıntılar blog sahibinin <http://mutlaktoz.wordpress.com>__ yorumları.


Bunlara teker teker bakalım:

focuslayarak baktigimda, bu konuya iliskin yazilarin toplaminda
beliren algiya, “hanlon’un usturasi” yoluyla ulastigin sonuca ikna
olmak imkansiz. elbette, ikna olup olmamak mesele degil, ama sorunun
kendisi bizzat ve ayni zamanda bu algilamadan kaynaklaniyor bir
yönüyle. bunu ancak, “ochamli’nin ustarisi” yoluyla cözebiliriz.

Ockham'ın nasıl bir faydası olacağı konusu biraz havada kaldı bende. "Sebepleri yersiz yere çoğaltma", evet, "sorunun kaynağı Erdoğan'dır" demek için kullanılabilir. Benzer şekilde "olayların sebebi parktır" demek için de kullanılabilir. Bununla beraber "sosyal olaylarda hiçbir şeyin tek bir sebebi yoktur" demek daha doğru görünüyor gözüme.

Benim açımdan Erdoğan'ın olayları tahrik eden hodbinliği hala açıklanmaya muhtaç. Hanlon'un usturasını, "bu adam bunu kötülüğünden yapmış olamaz" demek için kullandım, ancak sonraki yazı, yani "bir komplo olabilir ve bu olaylar yerel referandumları legalize etmek için kullanılmış olabilir" yazısı, onu düzeltiyordu.

Şahsen Erdoğan'ın kendini bilmez biçimde olayları tahrik ettiğini hala düşünmüyorum. Bunun ardında, anladığım veya anlamadığım başka bir sebep aramak daha uygun geliyor. 31 Mayıs'ta sabahın köründe parkın basılması, hadi devlet aklının şımarıklığıydı desek bile, Erdoğan'ın o korkunç röportajı verdiği Fatih Altaylı'ya söylediklerinin açık tahrik olduğunu düşünüyorum. Sokaktaki adamın böyle bir tahriki yapması haber değeri taşımaz, ancak Erdoğan'ın yapması haberdir ve işin içinde bilmediğimiz bir durum olduğunu ima eder.

dinci-dinsiz, islamci-laik, devlet-devrim, gelenek-modernlik vs.
türünde ikilikler üstünden olan bitenleri “aciklamak” ve bu aciklama
üzerinden de bir politik sonuca ulasmak, önünde sonunda iktidara
“ok” vermek anlamina geliyor. böyle olmasinin sebebi agora’da
yasananlarin aciga cikardigi seylerdir. bir yarilma var, ama bu
yarilma aslinda bu türden siralanabilecek catismalari da dikey
olarak bölen bir yarilma.

Dikey, yani? İkilikleri tekrar ikiye mi bölüyor, yoksa ikiliklerin ortasında bölünme mi?

Bir iktidar olmasına, evet, "ok" veriyorum. Bu iktidarın bu çeşit ikilikler üzerine oturmasına "ok" vermiyorum.

Yarılma düşündüğünüz gibi, "herhangi bir iktidara karşı" değil, "Erdoğan iktidarına karşı" bir yarılma. Orada gösteri yapanların büyük kısmı, farklı birilerinin iktidarında bu parkın parktan farklı bir şeye dönüştürülmesine ses etmeyecek insanlar. Başından beri, etrafındaki tüm otel vs.'nin de yıkılarak parka dahil edilmesini savunurum, bununla beraber hayatımın öncelikli bir konusu değil. Yani biri bu parktaki gösterileri bahane edip, (mesture veya gayrımesture) bir kadına tacizde bulunacaksa, varsın o parka gökdelen diksinler.

yorumlarinda bir cok seyi atladigini, meydanda olan bitenleri “cok
hizli” tercüme ettigini ve -tercüme etmek hepimizin hakki olsa da-
böylesi zamanlarda asil sorunumuzun bizzat kendi tercüme etme
bicimimiz oldugunu görmezden geldigini düsündüm yazdiklarini
okurken. “akp iktidari” ile “vesayet rejimi” arasindaki farklari cok
önemsiyor olman da bir yanlis yok; ama bütün meseleyi, bütün olan
bitenleri yalnizca buradan “okumak” oldukca sorunlu bir okuma
olacaktir.

AKP iktidarının, önünde sonunda, sadece halk desteğine dayandığını unutursanız, ondan sonraki okumalarınızın hepsi başka tarafa çıkar. Bu destek ona "sınırsız iktidar" tanımaz, bu doğru. Ancak eğer bu AKP iktidarının, diyelim ordu iktidarıyla veya oligarşik Kemalist iktidarla, "bunların hepsi nasılsa iktidar" diyerek, aynı şekilde anlaşılabileceğini düşünüyorsanız, yanlış yaparsınız.

Erdoğan'ın ona oy verenlerden başka hiçbir meşruiyet temeli yok. O sebeple "Erdoğan gayrımeşru bir diktatördür" dediğinizde, ona oy verenlerin oyunu da gayrımeşru kabul ettiğiniz düşünülür. Eğer Erdoğan, Evren gibi "gerçek bir diktatör" olsaydı, onun iktidarını eleştirmek, "silah iktidarını" eleştirmek olurdu.

"İktidarın tümü kötüdür" diyorsanız, bunun yerine ne koymayı düşündüğünüzü merak ediyorum. Şunu anlarım: "Başbakan'ın bir parkta yapılacak düzenlemeyle ilgili iktidarı olmasın", doğru ve haklı, ancak illa ki o parkla veya yanındaki meydanla alakalı işleri düzenleyen bir kurum ve o kurumun yaslandığı legal bir temel gerek. O parkın ne olacağını belirleyen birileri, velev ki bu birileri o mahalle/şehrin sakinleri veya oranın siyasi temsilini edinmiş kişiler, gerekli değil mi?

Ben bu eylemleri, "bu parkın ne olacağı bize sorulsun" demek olarak anlıyorum ve bunu da haklı görüyorum, meselem de bu parkın akıbetiyle ilgili karar alma mekanizmalarının yanlış olması değil. Evet, yanlış, ancak bu burada kalmıyor.

Hızlı okuduğum doğru, olayların hızı, yazma hızım ve "bir sonuca ulaş ve onu yıkmaya çalış" şeklinde özetlenebilecek usulüm, "aman ha, sakın bir sonuca ulaşma, lafı dolandırabildiğin dolandır" denebilecek "eleştirel" yazı tabiatıyla uyumlu değil. Arada boşluklar olabilir, nitekim iki kelime arasında sonsuz nokta vardır.

söz konusu ikilemlerin artik olmadigini, ya da bunlarin sahte
ikilikler oldugunu, o sorunlarin artik asildigini söylemiyorum
elbette; ama bütün meseleyi bunlara indirgeyerek gelistirilen bir
anlama cabasinin, ikiligin hangi yaninda saf tutulmus olunursa
olunsun, bir sekilde “mevcut iktidar kurgusu”nun ve onun politik
zemininin onaylanmasi anlamina geldigini düsünüyorum. oradan cikmasi
imkansizdir da. “acilari birbiriyle karsilastirmamak gerek” denillip
duruldugu gibi, burada da artik “korkulari da birbiriyle
yaristirmamak gerek” diyebilmeliyiz.

Korkuları yarıştırmak niyetinde değilim, böyle bir şeyi nasıl yapabileceğimi bilmiyorum.

Mevcut iktidar kurgusunun yanlışlığını veya doğruluğunu ancak alternatif bir iktidar kurgusu üzerinden konuşabileceğimizi, "bu olmasın" demenin bir faydası olmadığını düşünüyorum. "Efradını cami, ağyarına mani" bir alternatif iktidar tanımı yapmadan, olanın eleştirilmesinden en fazla entelektüel bir haz alırım ancak bunun "analiz etmiş olmak"tan öte bir anlamı olmaz. "Erdoğan iktidarı yanlıştır," peki sonra?

İktidarın ikilemler üzerinden inşa edilmesi tabii ki korkuyu güçlendiren, kutuplaşmayı azdıran bir mesele. Bununla beraber bu olaylar, normal şartlar altında kutuplaşmayı iktidar/kitle arasında güçlendiren ve iktidara karşı, kitlenin birleşmesiyle sonuçlanması gerekirdi. Ancak böyle olmadı. Eylemin söylemi, kullanılan dil, iktidara değil, iktidarın dayandığı kitleye (e.g. "beyinsiz koyunlar"a) yönelmişti. İktidar ontolojik olarak hedefte değildi, yani iktidarın park veya İstanbul şehri üzerindeki gücü değil, sadece onun belli davranışları (park, içki düzenlemesi, vs.) eleştiriliyordu.

Bu eylem başladığında iktidar vs. kitle olarak başladı ve desteğini bu şekilde buldu, ancak sonra "kitle vs kitle"ye dönüştü ve biz eleştirilen, daha doğrusu aşağılanan taraftaydık. Bu açıdan bakınca neden mezkur ikilemleri güçlendirdiği de anlaşılabilir sanırım.

yazilarinda ve yorumlarinda nedenlerini anladigim ama yine de nasil
olur diye sasirdigim sey, düsünce akisinin “erdogan iktidarini” esas
itibariyle mesrulastirma bicimin oldu. nedenlerini anliyorum evet,
bahsettigim ikilikler üzerinden anliyorsun durumu, ama bu olaylar
hic degilse kücük bir kusku anlaminda tam da bu mesruiyetin sorun
oldugunu düsünmeye imkan vermiyor mu aslinda?

Erdoğan'ın meşruiyet sorunu olduğunu düşünenlerin meşruiyeti nereden geliyor?

Erdoğan'ın bir meşruiyet sorunu olduğunu düşünmüyorum. Yaptığının yanlış olması, meşru olmadığı anlamına gelmez, askere alınan bir insanın bir çatışmada başkasını öldürmesi yanlıştır ama meşrudur. İktidar yanlışı meşrulaştırabilir, yanlışı eleştirmek ve onu meşru olmaktan çıkarmaya çalışmak başkadır; bir olayın meşru olmadığını iddia etmek başkadır. Değil mi?

O ikilikler olsa da, olmasa da, dediğim gibi, bu adam meşruiyetini halk desteğine bağlı olarak sürdürüyor. Nasıl başka bir meşruiyet kaynağı olmalı mesela? Meclisi basabilen mi kanun çıkarmalı, en çok şehidi verenin dediği mi olmalı, parayı bastıranın mı dediğini yapmalıyız, en çok reklam verenin mi sözü geçerli olmalı? Burada iktidarın meşruiyet sorunu olduğunu söyleyenlerin kendi meşruiyetlerini gözden geçirmesinde fayda var. Tayyip Erdoğan ıslak kum üzerine meşruiyet kurmuş olabilir ancak kimsenin meşruiyeti onunkinden daha kuru ve sağlam bir zemine oturmuyor.

senin bu sürecten daha fazla “müslümanlasarak” ciktigini söylemen
gibi, daha fazla “kemalistleserek”, daha fazla “solculasarak” ve
“devrimcileserek” cikanlar da fazlasiyla mevcuttur. bu türden
olaylarin ilk etkisi ve sonucu da zaten bu oluyor. bunun
garipsenmesi ya da kötülenmesi gerekmiyor. ama bu olayin kendisinde
“gerici ayaklanma”lar ile “cumhuriyet mitingleri” gibi seylerden cok
daha baska, cok daha önemli özeliklerin oldugunu anlamak zorunda
degil miyiz ayni zamanda?

Bunu ilk günlerde böyle anlama eğilimindeydim, yazıların hepsinde de "yeni bir muhalefetin kıvılcımları" olduğunu kabul ettiğimi sanıyorum. Ancak eylemin devamında her türden antika Stalinist ve içi geçmiş Ulusalcı/Kemalist'in gelip çöreklenmesine uygun bir zemin oluştu ve Sun Tzu'nun dediği gibi, "insanlar bir defa birleştiğinde atikler hızlanamaz ve yavaşlar duramaz", bir defa Ulusalcı/Kemalist'le veya şiddet yanlısı antika Komünistle kader birliği yaptığında, gideceğin yol da onun gittiği yoldur. Bu sebeple önceki yorumlarda "güçlü değilsen bir tarafa yaslanmak zorundasın" dedim.

sunu söylemek istiyorum, erdogan’in malum magdur söylemini
kullanabilmek icin yeniden darbecilik konusunu gündeme sokmasi gibi
mantigi kullanmak, o mantiga bagli argümanlari ardarda öne sürecek
sekilde bir dil kullanmak nasil olur da rahatsiz edici bir sey
olmaz? erdogan hala mi iktidar degil mesela? yoksa, “evet iktidardir
ama bir komplo ile alasagi edilebilir ve biz müslümanlar ortada
kalir yine eziliriz” mi? gezi de olan bitenleri böyle algilamanin,
olasi egilimler bu algiyi kiskirtiyor olsa bile böyle anlamanin,
bilemiyorum iler tutar bir yani var mi?

Bu eylemler ne zaman başarıya ulaşmış olacaktı? Orduya darbe yapma bahanesi verince mi, meclisi basıp Erdoğan ve civarındaki adamları asınca mı, orduyu bölüp, İstanbul'un ve Türkiye'nin bir kısmını diğer kısmıyla savaştırınca mı? Dün (ve belki bugün) hala Ankara'da eylemler vardı, meselenin park olmadığı, konunun hükümet sistemini kesintiye uğratmak olduğunu düşündüren bir konu bu.

Ne diyeceğiz? "Devrim ordudan gelirse kötüdür, Ulusalcıdan gelirse idare eder, küçük burjuvadan gelirse iyidir, sosyalistten gelirse süperdir" mi diyeceğiz? Şu sıra "devrim müslümandan gelirse iyidir" bile demeyen biriyim, eski devrimcilik meraklarımı, devlet darbesi hayallerimi, en ufak insanın zarar görmesinden daha kıymetli bulmadığım için bırakmış biriyim. Buna rağmen ne gördük? İnsanlara ortak bir gelecek inşa etmek için güveniyorsunuz ancak kendini serbest sandığı, artık "zafer" kazandığını sandığı ilk anda, onların öyle bir kaygısı olmadığını, ezelden beri kin beslediğini öğreniyorsunuz.

bir “kötü” tarafindan yönetilmektense bir “aptal” tarafindan
yönetilmeyi tercih ederim argümani, referansimiz “gezi” olayi olursa
dogru görünmüyor acikcasi.

Bunun tam tersini yazdığımı sanıyorum ben, bakıyorum, evet, "genel olarak bu olayların bu şekilde gelişmiş olmasını tasvip etmiyorum, ancak bir kötü tarafından yönetilmeyi aptal tarafından yönetilmeye tercih ederim" demişim.

Erdoğan'ın yaptığını aptallığına vermek bana hala meşkuk geliyor, bununla beraber, eğer aptallıkla açıklayabiliyorsam, fazla kurcalamaya da gerek olmayabilir.

hatta, iktidar’i atladigi -atlayarak mesruiyet sundugu ve kayirdigi-
icin tehlikeli bir argüman olarak görünüyor bana. cok kötü bir aptal
tarafindan yönetiliyor olabiliriz.

Tabii bunlar ortogonal özellikler, bir insan "kötü" olunca, "aptal" olamaz diye bir kaide yok, bununla beraber bir fiili hangi özelliğine atfetmemiz gerektiğini bulmaya çalışıyoruz; bunu aptallığından mı yaptı, kötülüğünden mi yaptı?

Tekrar edeyim, Erdoğan'ın gözümde, ona şu veya bu şekilde muhalefet ettiğini sananlardan daha büyük bir meşruiyet sorunu yok. Dahası meşruiyetini sağlamak da benim işim değil, kötü olsa da, aptal olsa da, bu adam Türkiye Cumhuriyeti'nin meşru hükümetinin başı.

Meşruiyetten eğer "bizim gözümüze sevimli gelmiyor" gibi bir şey anlıyorsanız, eh, evet böyle bir "meşruiyet" sorunu olabilir ama biz buna pek meşruiyet demiyoruz.

komplo teroilerini cogaltmadan da öne sürebiliriz diye düsünüyorum
bunu. mahir kaynak’tan beri kimi komplo teorilerinin ise
yararyacagini, bize bazi seyler söylebilecegini kabul etsek bile,
olup bitenleri reel politik olarak anlamak icin dahi bu türden
teorilere ihtiyac yokmus gibi geliyor bana.

Erdoğan en azından hızlı öğrenen bir adam olduğunu gösterdi, kendi parti tüzüğüne göre bir daha Başbakan olması mümkün olmayan ve bu sebeple "son döneminde" sayılabilecek bir insana nazaran, hayli usturuplu bir şekilde geri adım attı. Başkanlığın olmayacağını kendisi de biliyor olmalı, tüzüğü değiştirebilir veya Cumhurbaşkanı olabilir, ancak her iki durumda da artık bildiğimiz Erdoğan olmayacaktır.

Bu sebeple kendisinin pek de "aptal" olduğunu düşünmüyorum. Yanlış yapmış olabilir, tabii ki. Yine de siyasi olarak uğradığı zararı telafi etmesini bildi.

Bununla beraber eylemleri neden provoke ettiğinin cevabı da hala meçhul. Muhtemelen bir süre daha meçhul kalacak.

bu iktidar tarafindan bir kontrollü yangin cikarma hamlesi miydi?
belki de, bilemiyorum. öyleyse ne türden bir nedenselligi vardi,
sonra yangin kontrolden cikinca neler oldu ve dahasi neden böyle
oldu? üzerinde cok konusulacak, incelenecek ve veriler cikacaktir
ortaya. simdiki haliyle, ochamli’nin usturasi araciligiyla, basitce,
artik otoritesini kurmus ve egemenligini tamamlamis -hic bir
egemenligin tamamlanmis olamayacagini, iktidar blogunun catlaksiz ve
düz anlasilamayacagini göz ardi etmeden söylüyorum bunu- bir iktidar
sorunu yasadigimizi söyleyebiliriz yine de. üniversite köselerinden
yargiya, polis teskilatindan orduya, ekonomiden bütün bir medyaya
kadar iktidarini tesis etmis olmaktan da gecmis ve “yasam
tarzlari”nin ayarlanmasi, sehrin ve bedenin düzenlenmesi, devlet
gelenegi olarak devralinmis bir “toplum mühendisligi”nin isletilmesi
noktasina gelmis durumda, akp iktidari. eger buna bir itrazin yoksa,
olan bitenleri bir “yönetim beceriksizligi” ya da firsat kollayan
vesayet rejiminin hortlamasindan önce ve öte bir sorun olarak
anlamak gerekir sözüme hak verirsin sanirim.

Bu itirazların ve eleştirinin içeriğine katılıyorum. AKP ve bilhassa Tayyip Erdoğan, üzerine vazife olmayan pek çok işle meşgul. Bunda Kemalist oligarşinin artık veri olarak aldığımız düzenlemelerinin bir kısmını yerinden oynatmaya çalışmasının etkisi de var. Cumhuriyetin gelmiş geçmiş en muktedir insanı hala Tayyip Erdoğan değil, Kemal Atatürk ve yukardaki iktidar eleştirisinin hepsini onun için de yapmanız mümkün ama Atatürk'ün zamanında yaptığı "yaşam tarzı ayarlaması"nı veri kabul edince, şimdi Erdoğan'ın yaptığı göze batıyor.

Birinci mesele, iktidar eleştirisi yapanların (siz değilse de) pek çoğunun bunu gözden kaçırıp, "Tayyip olmasın ama Atatürk olabilir" demeleri. Bunu söylediğiniz anda, iktidar eleştirisi samimiyetini de kaybediyor. Erdoğan'a diktatör diyenlerin hiçbirinin Atatürk'e diktatör dediğini duymadım ve bu ikisinin "diktasından" birini tercih etmek mecburiyetinde kalırsam, Erdoğan'ınkini tercih ederim. Reel politikse, buyrun.

İkinci mesele, "Erdoğan yanlış" demenin, eleştirenleri otomatikman "doğru" yapmadığı. "Eleştirinizde haklısınız ama bunu düzeltme ehliyetiniz yok" diyorum kısaca, ehliyetten kastım meşruiyet değil; sadece "ne yapacağını bilmek" noktasında onu eleştirenlerin hiçbirinin gerçek bir fikri yok.

Erdoğan park meselesinde ortaya bir "plebisit" lafı attı şimdi, "önce yargı kararı, eğer yargı inşaata izin verirse plebisit." Doğrudur, yanlıştır, bu bir fikirdir; ancak kalkıp "park sahibi olmamız insan hakkıdır, insan hakkı plebisit konusu yapılamaz" diye mücadele etmek biraz komik. Bu kadar esnetirseniz her şey insan hakkı olabilir, "seyahat hakkı insan hakkıdır, o halde benzin fiyatları insan haklarına aykırıdır" diyebilirim mesela.

Muhalefetin parktaki "gaz yedik, şehit verdik, o halde burası bizim" tavrı, ne yapmaları gerektiğini bilmekten kaynaklanmıyor, bilakis ne yapacaklarını bilmediklerinden parka sarılmış durumdalar. Bu oyun artık Erdoğan'ın oyunu, Erdoğan da bundan sonra bildiği şekilde oynayacak.

bayindirlik meselesi, sanilandan cok daha fazla anlamlara geliyor
olabilir. bir “iktidar sarhoslugu” ya da bir “aptallik” olarak
göremeyecegimiz kadar derin bir sorun. bunu benim olaydan
cikarsadigimim yönleriyle degil, reel politik acidan bile böyle
oldugunu düsünüyorum. erdogan hic de “yanlis” bir sey yapmis falan
degil böyle alirsak, otoritesinin sinirlariyla ilgili bir sorun
vardi ve bastan önü alinmasi gereken bir meseleydi bu. yani iktidar
aslinda meselenin aldigi gidisat nedeniyle hic de “bir kac agac”tan
ibaret bir sorun olmadigini en basinda anladi ve ona reaksiyon
gösterdi. bu reaksiyon yol actigi sonuclarla birlikte dogru
yönetilmis midir, mantikli bir iktidar sorunu nasil cözerdi ayri bir
konu, ama bu da aslinda agora’da olan bitenlere bakanlarin ya da
anlamaya calisanlarin derdi olabilecek bir sey degil esas
itibariyle. niye olsun?

Sol muhalefete "onu yapmayalım, bunu yapmayalım, peki ne yapalım?" diye sorduğumuzda aldığımız cevap ne olur? Buna kuşatıcı ve ikna edici bir cevap vermediği sürece, muhalefet sadece Erdoğan'ın meşruiyet kaynaklarından biri haline gelir. Şu an seyrettiğimiz süreç de bu, dönüp yarın Avrupa liderlerine "diktatör olsaydım, eylemcilerle biraraya gelmezdim" diyecektir eminim.

İktidarının sınırlanması gerekiyordu, evet, ancak buradaki mesele iktidarının kimlerce sınırlandığı ve onu sınırlamaya çalışanların kendi iktidar meşruiyetlerini nereden aldıkları. Önceki yorumlarda "bir iktidar ancak başka bir iktidar tarafından sınırlanabilir" demişimdir, eğer sınırlamayı "halk" yapacaksa, amenna, ancak burada "halk adına eylemciler" veya "halk adına yargı" yapacaksa, onların da kendi meşruiyetlerini "çek etmelerinde" fayda var.

Bu gösteriler yukarıda andığım gibi, kitlenin ancak bir bölümünün gösterisine dönüştü ve her ne kadar Erdoğan'ın meşruiyetine yönelmiş görünse de, kullanılan dil "bidon kafalı beyinsiz koyunlar"ın seçme meşruiyetine yöneldi. Bu da Erdoğan'ın kendi seçmeni nezdindeki itibarını kuvvetlendirdi. Bunun da aranan sonucun tam tersi olması lazım.

ezber bozmak? ezber bozdugunu söyleyenlere ezberlerini bozmayi
önermek güzel bir ironi barindiriyor icinde. iyi güzel de hangi
ezberler? bu olay zaten bizzat “kendi ezberimiz” hakkinda kriz degil
mi? bu yüzden, olayi yorumlayisinin özü bir ezber üzerine
kurulmusken nasil ezber bozmak gerektiginden söz edebilirsin ki?

Eylemin bozduğu ezber, ilk iki günde bozuldu, sonraki kısım bildiğimiz "kırmızı bayraklı taşlı sopalı adamlar vs kask takmış gazlı TOMAlı polis", "tencere tava çalan teyze vs başörtülü kız", "ekşi Kemalist vs göbeğini kaşıyan adam" perdelerinden ibaret bir oyundu. Merakı olan "İhsan Eliaçık vs diğer müslümanlar" kısmını da seyretmiş olabilir, en yeni tarafı buydu ancak 1 Haziran'dan sonra (benim açımdan) gerçek bir yenilik taşımıyordu. Erdoğan'ın bugün "iyi niyetli çevreci çocuklar" noktasına gelmesi de, o ilk iki gün olanların kendi çevresindeki yansımaları ve (daha çok) Orta Doğu liderlerine demokrasi aklı verirken, Batı tarafından evinde diktatör ilan edilmekten kaynaklanan durumu mümkün olduğunca tedavi etme çabasından kaynaklanıyor.

Ezberden kastım, Erdoğan'ın ezberi değil. Sol muhalefetin hangi dağın eteğinden doğarsa doğsun, Ulusalcı/Kemalist takımıyla aynı nehirde buluşması. Bunu bozan bir tek PKK ve legal uzantıları olabiliyor, bir tek onların müstakil nehirleri mevcut.

Garip bir durum var memleketin siyasi ikliminde, Türklerin solu, Kürtlerin sağı eksik. (Kürtlerin sağı eksik, çünkü Kürtlerin devleti yok, anlaşılabilir bir durum.) Türklerde solun olması gereken yerde Kemalistler protez olarak duruyor ve oradan bir kol büyümesine engel oluyorlar. Ezber bozmak, birincisi işte bu "nereden başlarsak başlayalım, sonunda aynı Kemalist nehre birleşiriz" ezberinden kurtulmayı gerektiriyor.

İkinci ezber, şiddeti tasvip etmediğini söyleyenlerin, ufak bir provokasyonda şiddete taraf olabilmeleri. Bu legal/illegal solun en arızalı taraflarından biri ve T.C. de dahil sair kesimlerin illegal şiddet taşeronu haline gelmiş olmaları bundan. Normal şartlar altında gayet sakin, şiddet dilinden de eyleminden de uzak insanların, fırsat buldukları bir anda Hulk'a dönüşmeleri.

http://goo.gl/v3htk 'daki yazıya cevap veren http://goo.gl/njZAg yazısında, "O hor gördüğün, meydanda halay çekmesine sinir olduğun ‘örgüt’ler olmasaydı, sen bugün Taksim Meydanı’nda olamazdın." gibi bir ifade var. Bu eylemler iyi barikatlar yapıldığı, polis çok güzel dövüldüğü, süper halay çekildiği, TOMA'lar derdest edildiği, herkes gaz maskesi taktığı için başarılı olmadı; başarısı ve desteği barikatsız olduğu, insanlar polis şiddetine çıplak maruz kaldığı için oldu. Ancak ezberine dönmesi kısa sürdü tabii. (İlk yazının yorumları da eylemdeki kafa karışıklığını sergiliyor bana kalırsa.)

Üçüncü ezber genel bir "karşıyım karşı her şeye karşı" havasının, olabilecek tüm ittifakları yok etmesi. Tamam parkta bina yapılmasına karşısın, Erdoğan'a karşısın, sermayeye karşısın, polise karşısın, orduya karşısın, mülkiyete karşısın, silaha karşısın, devrime karşısın, iktidara karşısın, devrimsizliğe karşısın, muhalefetin bir kısmına karşısın, diğer kısmı da sana karşı, Stalin'e karşısın, Gorbaçov'a karşısın, Tito'ya karşısın, revizyonistlere karşısın, anakroniklere karşısın, Sovyetler'e karşısın, Sosyal Demokratlara karşısın, 4. Enternasyonal'e karşısın, küreselleşmeye karşısın, küreselleşmemeye de karşısın, sanayileşmeye karşısın, sanayileşmemeye de karşısın, çevre kirliliğine karşısın, diktaya karşısın, yönetimsizliğe karşısın, yönetime de karşısın, açlığa karşısın, tokluğa karşısın...

Bu kadar şeye karşı olunca, tabii ki üretecek çok laf mevcut. Velakin Erdoğan'a "en haklı yerden" saldırmayı, Kapitalizm'e ek yerinden laf sokmayı bilmek başka şey, iktidar sorununu çözmek, Kapitalizmin sağladığı nimetlerin "reprodüksiyonunu" sağlamak başka şey. Bu sebeple, işte, eleştirisinde haklı ama çözümü namevcut bir fırka haline geliyor. En yakın mecraya stepne olabiliyor ancak.

Değirmenlerle harbetmek kolay, un öğütmek zordur.

Dördüncü ezber her sosyalist neslin, "devrimi" kendi hayatı içinde görmek istemesi ve bunun getirdiği acelecilik. Bu acelecilik yüzünden herhalde bu kadar çok fraksiyon var. Herkes "devrime en kısa yol"u bulma telaşında ve bu yolu aradıkça devrim uzaklaşıyor.

“devrim”den ürkmek anlasilir bir sey tamam, ama “düzenden ürkmemek”
mesela bunun karsisinda nasil anlasilir bir sey olabilir?

Düzenden ürkmüyor değilim, düzenin alternatiflerinden daha çok ürküyorum. Bana muhayyel de olsa bir çözüm planı sunmak yerine, "bu işlerin hepsi zamanı gelince çözülür" diyen birilerine, Erdoğan'a karşı hatırı sayılır tek muhalefet olan Kemalist/Ulusalcıların istismar edeceği desteği vermiyorum. Erdoğan yanlışsız değil, gücünün ihata edilmesi gerek, bununla beraber bu gücü ihata etme samimiyeti ne sol muhaliflerde, ne de Kemalist fraksiyonlarda mevcut. Hepsinin gücü ele geçirdiğinde, benim gibi sade müslüman vatandaşların topunu attırması muhtemel.

CNN'in yardımıyla, bir ihtimal Erdoğan'ı köşeye sıkıştırmak mümkün. Onun da neresi sol, neresi sosyalist, neresi yurtseverce ben bilmiyorum.

İnsan her zaman müttefiklerini seçemeyebilir ama insanın en azından vazgeçme ve katılmama imkanı vardır. "Fitne çıktığında binekteki insin, koşan yürüsün, yürüyen dursun, duran otursun" diyen A.S.v.S. Efendimizin anlattığı bir şey var.

Şunu açıkça söyleyeyim, bu ülkede başlayan bir devrim beklediğiniz taraflara gitmez. Erdoğan'ın gücünü sınırlayalım derken bir de bakmışsınız, Erdoğan veya ona benzer biri "tam diktatör" olmuş. On sene önce bu ihtimal azdı, ordu işin içindeydi ve ne tarafa yatacağı belliydi, yönetim kadroları amatördü ve güç dengeleri netti. Bugün rejimin rayından çıkması durumunda trenin hangi istasyonda duracağını kimse bilemez. Benim ürktüğümden hepinizin ürkmesi lazım, bir iç karışıklığın sonucu hiç beklediğiniz gibi olmayabilir. İran devrimini başlatıp, otuz senedir kafasını duvara vuran adamlar gibi olmayın.

olayi yorumlayisinin hic bir noktasinda bir cevap bulamadim.
“erdogan yine de iyidir”den baska. bu cevap, agora isgal edilmeden
ve isgalciler capulcu olarak kodlanmadan önce anlamli olabilirdi
ancak, simdi ise bir perdeleme islevi görebilir yalnizca. selam ile,
deyip bitireyim böylece…

Erdoğan ondan daha iyi olanlara nazaran kötü, ondan daha kötü olanlara nazaran iyidir. Ulusalcı/Kemalist bir lider, bugün hemen her durumda Erdoğan'dan kötüdür ve el'an, elimizdeki seçenekler, (legal yollardan) maalesef Erdoğan'dan iyisini sunmuyor. Erdoğan'a oy vermiyorum ama onun illegal olarak düşürülmesine sebep olacak herhangi bir faaliyetin içinde olmam. Her feraseti tüketsem, en azından kardeşim olduğu için olmam.

Erdoğan'dan iyisi gelecektir, ancak onu çıkaran siyasi hareket ne Kemalistler, ne çeşitli fraksiyonlarıyla sosyalistler, ne de kabilesini dininden önde tutanlar olacaktır. Müslümanlar Erdoğan'a biat etmedi, yanlış yaptığında onu indirecek ve daha iyisini oraya çıkaracak da bu ülkedeki (sadece AKP seçmeni değil, tüm) müslümanların kollektif şuuru. İnşallah bir sonraki biraz daha yontulmuş bir adam olur.

Fazla uzattım, kusuruma bakmayın. Bir de bu font çok küçük, buraya kadar okumuş olanların gözlerinden öperim.

Selam ile.

[Siyasetgede]