date: 2014-11-23 02:18:14 +0200

Avrupa ülkelerine giden bir Türk'ün hemen farkettiği umran, bir süre sonra bizde neden yok sorusunu akla getirir. Bütün bir Batılılaşma maceramız, gerçekte Batı'nın tüm anlayış ve sosyal mekanizmalarını taklit üzerine değil, bu umranı Türkiye'ye getirebilmek hedefini gözetiyor. O umranı kuran sosyal mekanizmaların aynısını getirmek değil, bir şekilde o binaları, müzikleri, dünyayı taklit edebilmek.

Neden öyle değiliz? sorusunun cevabı kısa: Biz mağlup tarafız, emperyalizmin nimetlerinden faydalanmadık, yenildik ve onların da katkılarıyla yenildiğimizi unutmak için elimizden geleni yaptık. Bu elimizden gelen arasında alfabe değiştirmek, kıyafetlerimizi değiştirmek, yollarımızı değiştirmek vardı. Bazısını becerdik, bazısını beceremedik. Şehirlerimizi inşa eden ustaların büyük kısmını tehcir ettiğimiz ve mimar niyetine ancak mütâyit bulabildiğimiz için, köyde ne gördüksek ya aynısını, ya çok katlısını yaptık. Devrimlerin üzerinden 90 seneye yakın zaman geçtiği halde şehirleşmenin hala ucuz bina dikmek olduğunu düşünen insanlar bu işe nezaret ediyor ve ekseriyetimiz etrafımızdaki enkaz-ı betonun acısını yeni duyabilmeye başladık.

Bizde devrimler, Tanzimat ve sonrakiler, umranı taklit gayesiyle ateşlendi. Bizim Batı olmak gibi bir imkanımız yoktu, biz onlar gibi görünmek ve yaşamak istiyorduk ancak onların bunu nasıl yaptığı konusunda ilgimiz sınırlıydı. Batı aklının dünyayı ne şekilde gördüğünü anlamak hala pek ilgimiz dahilinde değil.

Bir yandan kendimizden kurtulma hevesini büyütüyoruz, bir yandan nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Taklit ettiklerimizin bize ait olmadığını biliyoruz ama bize ait olandan da memnun değiliz. Tarihimize karşı da, Batılıya karşı da, duyduğumuz ilgi egzotik, bizden olmayan ilginçlikler olarak görüyoruz. 100 yıl önceki hayat bile o kadar farklı ki, düşünün, ne yazıları, ne kelimeleri, ne evlenmeleri, ne yürümeleri aynıydı onların ve şimdi geçmişe bakarken duyduğumuz merak acımtrak bir iz bırakıyor.

[Siyasetgede]