Ahlaksız din mümkün mü?

Bunun tersini herkes sorar, dinsiz ahlak mümkün mü? Bu sorunun cevabı bir din tartışmasına döner ve sonunda herkesin bir dini var, benim dinim bana, seninki sana diye bir yoldan cevaplanır. Benim ahlakıma uymasa da herkesin bir ahlakı var, en menfaatçisinin de, en yalancısının da, en zaliminin de kendine davranışlarını izah ettiği bir ahlakı mevcut.

Ahlaksız din sorusunu ise hiç duymadım. Ahlaksız derken, ahlaki doğrulardan bahsetmeyen bir din. Böyle bir din mümkün mü? Mesela sadece ritüelden ibaret olsun. Kimseye şunu yap, bunu yapma demesin. İnsanlara ve kendimize nasıl davranacağımızı söylemesin. Böyle bir din olabilir mi?

Bu sorunun düşünülmesi ahlak ve din arasındaki ilişkiyi diğer sorudan daha iyi gösteriyor. Teoride mümkün olsa da ahlaki doğrular vazetmeyen hiçbir dinin yaşayabileceğini sanmıyorum. Bu da beni ahlak mı dinden çıkar, din mi ahlaktan? sorusunu ikincisi şeklinde cevaplamaya itiyor.

Temel olan ahlaktır. Ancak bunun yaşatılması için bir dine ihtiyaç vardır. Bu dinin metafiziği, ölümsüzlük hikayesi, insanlara belirlediği hayat tarzının sebebi ahlakın yaşatılmasıdır. Bir süre sonra ahlakı yaşatmayı bırakıp, dini cihazların ayrıntılarında boğulmamız bu hedefin aksine olsa da meselemiz ahlak meselesi.

Ancak ahlakımızın ne olduğunu, tabii, ayakları daha yere basan şekilde, daha ampirik şekilde düşünmek de lazım. İslam ahlakı dediğimizin mesela sadece iyilik yap, iyilik bul demek olmadığını, İslam'ın Müslümanlara ve diğerlerine karşı iki farklı ahlaktan bahsettiğini düşünmek.

Demokratik bir dünyada, propaganda motivasyonuyla söylenen sözlerin bazısına gerçekten kendimiz de inanıyoruz. Belki bu yüzden Müslümanlar iktidar olunca şaşırdık, hiç de beklediğimiz gibi gitmedi. Fikir adamı diye tanıdığımız tipler zeka ve becerilerini ufak hesap ve menfaatlerini açıklamaya ayırdı. Siyasetçilerimiz iktidar uğruna dün mücadele ettikleri devletçiliğin askeri oldu. Gençlerimiz biz böyleysek, ben bizden değilim demek zorunda hissetti.

İslam tabii ki bir topluluk ahlakı üretiyor. İnanan ve inanmayan arasında, bunlarla ilişkiler arasında bir fark var. Bu farkların ampirik olarak açıklanması için İslam'ın modern dünyada görünür hâle gelmesi gerekti. Biz ne olduğumuzu ancak iktidar olduktan sonra anlayabildik.

Bunda da suç yok, modern dünya için kötülük gibi görünenin İslam'ın kendisi ve Müslümanlar için iyilik gibi görünmesi, modern yaşamı zayıflatan ve tehlikeye atan pratiklerin İslam'ın yaşamasına yardım etmesi mümkün. Benim açımdan devlet ihalelerinde kendi vakfı için rüşvet isteyen adamın yaptığı İslam'a zarar veriyor ama belki de asıl zarar veren benim bu idealistçe düşüncelerimdir. Belki ahlaksızlık dediğimiz de ahlakın bir parçasıdır ve aslolan güçlü olmaktır. Ahlak güçlülerin kendi güçlerini doğrudan değil, telmihle anlattıkları bir yolsa, gemi batarken kendi yükünü tutmakta beis görmeyen belediye entelektüelleri nihai olarak İslam'a benden daha çok hizmet ediyor olabilir. Aldığı paranın bir kısmını helal yollardan yiyecek, kalanını kendi gibi birilerine bırakacak ve onlar da onun türkülerini okumaya devam edecektir. O hâlde çarkın dönmesine itiraz eden ben mi, yoksa o mu daha zararlıdır?

Bir insan ahlaklı ise ahlaklı olacak kadar güçlüyüm demek istiyordur. Çünkü ahlaksızlık dediğimiz her şeyin vardığı nihai nokta zayıflıktır. Ahlak insanın kişisel ve toplumsal olarak güçlü olduğunun ifadesidir. Ben doğru taraftayım demenin bir göstergesi.

İnsanın içinde temel bir ahlak ve adalet duygusu olduğu ve adalete yönelik isyanın bu duygudan kaynaklandığını söyleyenler vardır. Onlar adalet talebinin büyük ölçüde hasetten kaynaklandığını göz ardı etmişe benziyorlar. Neticede adalet talebiyle devrim olur, bazıları başa geçer ve kitleleri onlar ezmeye başlar. Haset içimizdeki en yoğun duygulardan biridir ve dünyayla kurduğu ilişki kendi köşesinde çiçekleriyle uğraşmak olan birinin dünya daha adil olsa talebi, hasedin yanında cılızlığından yok hükmündedir. İnsan iyilik için çalıştığından çok daha büyük bir maharet ve arzuyla kötülük için çalışır. İnsanın içindeki kötülüğü eğer iyi yolda kullanmasını sağlayabiliyorsanız, daha güçlü bir toplumsunuz demektir. İslam da içeriye ve dışarıya iki farklı ahlak vazederek modern ahlak sistemlerinden daha güçlü bir model sunmuştur. Ancak bunu vazıhan ifade etmenin politik doğruculuk günlerinde mekruh görülmesinden dolayı olacak, kötülüğümüzün hedefinin dışarı, iyiliğimizin hedefinin içeri olduğunu unutup birbirimize düşmüş bulunmaktayız.

Bu spekülasyonlarla baştaki soruya tekrar dönelim. Ahlaksız din mümkün mü? Hayır, mümkün değil, çünkü dinin asıl gayesi insanların aynı veya farklı taraflarda olduklarının sinyalini vermektir. Bir defa bu sinyalleri doğru verince ilişkiler daha kolaylaşır. Onun için mezhep çatışmaları daha kuvvetlidir. Hem bizden görünüyorlar hem bizden değiller. Ahlak da bu sinyalin günlük hayattaki yansımasıdır. Ben seninle aynı ahlaki doğrulara inanıyorum demek benden sana zarar gelmez demenin bir başka yolu. Bu durumda ahlaksız bir dinin olması mümkün değil.

Tersi mümkün mü? Dinsiz ahlak? Ahlak kavramını yukarıdaki gibi tanımlayınca, hayır, bu da mümkün değil. Ancak din dediğimizin sadece İbrahimî dinler gibi vahye dayanan olması gerekmez. Ben senin tarafındayım sosyal sinyalini verebileceğiniz ve içinde metafizik unsurlar içeren her fikir bir din sayılabilir. Hümanizm de bu manada bir dindir mesela, insanların eşitliği Tanrı'nın varlığı kadar metafizik bir önermedir ve buna inanmak iki müminin aynı tanrıya inanması gibi etki eder. Vejetaryenlik de böyle dini bir düşüncedir, Tanrı yok, bilim var diyen de yine benzer sosyal sinyalleri verir. Bunlarla içerikten tartışmanın bir manası o sebeple yoktur, çünkü asıl derdi ben farklı bir gruba mensubum demek olan birini tartışarak sadece grubuna daha çok bağlamış olursunuz.

[Virgüller] #din #iktidar #haset #ahlak #İslam #modern-zaman #sosyal-sinyal