Ekonomik bir teorim olsaydı, buna anti-bürokratizm diyebilirdim. İnsanların doğal olarak hiyerarşiler oluşturmasının getirdiği doğal sonuçlardan biri devlet bürokrasisi, şirket bürokrasisi gibi sömürü düzenleri oluşması. Bürokrasilerde yöneticiler sorumluluk almadan yetki kullanabiliyor, aldıkları kararların risklerinden kişisel olarak etkilenmedikleri için aldıkları kararların sonuçlarına dikkat etmiyorlar. Uyduruk bir vatan sevgisi, millet muhabbeti, kutsal devlet veyahut köklü şirket masalıyla kendilerini ve etraflarını avutuyorlar. Biz de avunmak zorunda kalıyoruz çünkü bürokrasiye karşı bireyin anlamı nedir?

Taleb'in asimetrik risk dediği cinsten, kazanırsak ortağız, kaybedersek her koyun kendi bacağından düzenleri mücadele edilmesi gereken asıl düzenler. Marx'ın odaklandığı gibi asıl mesele üretim araçları veya sermayenin kendisi değil, heyula gibi insanların hayatına çöken bürokrasi. Bu bürokrasilerin genelde bir alternatifi de yok, bu devleti sevmedik, bize başka devlet verin diyemiyorsunuz, büyük şirketlerin alternatifleri yine başka büyük şirketler ve teoride devletin bu şirketleri dengelemesi beklenirken -daha doğrusu devletin asıl vazifesi bu gibi şirketlerin büyümesine mâni olmakken- vergimi alır, gözümü kaparım diyen bir bürokrat zümresinin elinde bu şirketlerin veya devletin kendisinin kölesi gibi yaşıyoruz.

Nietzsche'nin 19. yüzyılda Hristiyanlığa köle ahlakı dediği yerdeki köleler, bize göre hayli özgür sayılır. Onlar ne için köle olduklarını biliyordu, biz bu kalın zincirlerin farkında bile değiliz. Bu gibi sözler onunki gibi mızmızlanmadan ibaret kalacak belki, belki zaten birey dediğimizin anlamı yoktur ve hepimiz devasa bir bürokrasinin ufacık ve anlamsız bir çarkı olunca varoluşumuzu bulacağızdır. Bilemiyorum. Yine de eğer bir ideolojim olsaydı, bu hiyerarşik düzenlerin tam karşısına düşen bir yere konumlamak isterdim.

Bir yandan da yeryüzünde olmuş ve olacak her şeyin olduğu gibi, eğer doğal sebepleri olmasaydı, bunlar gerçekleşmezdi. Hayatımızı şekillendiren ve bizi insan çiftliklerinin sağılan hayvanları hâline getiren bir düzen, öncekilerden daha verimli olmasaydı hayatta kalamazdı. Belki biz de yediğimiz hayvanların bizim tüketimimiz için var oldukları gibi, bu bürokrasilerin yemesi için var olduk. Yoksa nasıl bu kadar verimli bir dünyada yaşayabilirdik? Nüfusun yüzde doksanının tarımla uğraşıp, artırdığı yiyeceği ağaya, paşaya, beye aktardığı ve onunla yaşayan özgür bireylerden mürekkep devletlerin yerini bugünkü insan çiftlikleri almazdı. Hayatını bir köyde, sadece yediğin içtiğin, karın, çocuğun ve yaşarsan torunlarından sorumlu geçirmek mi istersin, özgür bir köylü olarak, yoksa bugünkü gibi zincirli olmak mı? Cevap bariz, yine de bugünkü gidiş de kendimizi daha derin bir anlamsızlık ve yabancılaşma içinde bulmamıza yol açıyor. Semirerek ve dünyaya yabancılaşarak, boş bakışlı zombiler olarak öleceğiz.

Evet, bugün o sevmediğim bürokrasiler sayesinde bu kadar stabil bir hayatım var ve yine de ideolojim olsaydı, tam olarak bu bürokrasinin karşısına konumlardım.

Çünkü bürokrasiler bir yandan da kırılgan. Yalancı stabiliteleri derin bir güç ve iktidar kavgasını örtüyor. Bu kavganın içinde, insanlara oynanan tiyatronun arkasında o birikmiş kaynakların kullanımı için büyük bir kavga var. O kavga bütün düzeni daha kırılgan hâle getiriyor. Bir ideolojim olsaydı işte bu kırılganlığı da onaracak, insanlara da insanlıklarını iade edecek ve bir yandan da mutlu olmak için ihtiyaç duydukları stabiliteyi onlara köleleştirmeden verecek bir ideoloji olurdu.

[Virgüller] #bürokrasi #hiyerarşi #birey #köle #asimetrik-risk #Nassim-Nicholas-Taleb #Friedrich-Nietzsche