1

Kahveyi çok içtiyseniz, arkasından çay da için ki kafein ve teanin birbirini dengelesin ve uykunuz çok kaçmasın. Bu ikisi tek başına uyku kaçırıcı ama bir araya geldiklerinde birbirlerini inhibe ediyorlarmış.

Tanrım, beni inhibe etme.

2

Twitter'dan hafta içi uzak kalmanın sağlığıma iyi geldiğini düşünmeye başladım. Sadece ecnebi hesapları takip ettiğim herkese kapalı bir hesap açtım. Arada kriz gelince oraya bakıyorum. Nasıl daha iyi yazılır?, nasıl daha iyi takla atılır? tarzı laflar ve zincirler var orada da. Memleketin bitmeyen çilesinin beni içine çekmesinden uzaklaşmaya çalışıyorum.

Bunu daimi yapabilmek lazım. Bu sosyal medya denen şeyin derdim olmayan konuları derdim hâline getirmesinden bizarım. Kapalı devre laf üretmekten başka bir işe yaramıyor.

3

Nasıl bir insan olmak isterdin? İstemezdim aslında, neden isteyeyim?

İnsanın kendini inşa süreci yıllar alıyor. Önce başkaları elinde inşa ediliyorsun, aile, okul ve çevre. Sonra, eğer hâlâ inşa edilecek bir şey kaldıkça, donmadıysan, taşlaşmadıysan kendinle ilgili bir murakabeden geçme ve bir ölçüde kendini inşa etme imkanın var.

Varoluşçuluk da şans işi yani. O zamana kadarki hayatın seni sana bırakmadıysa, kendini inşa etme imkanın da yok. Birey olmak çoğu zaman elinde değil. O hâlde insanlara birey olamadıkları için nasıl kızabiliriz?

4 - Şiddetsiz İletişim

Marshall Rosenberg'in Nonviolent Communication (Şiddetsiz İletişim) kitabını dinledim biraz.

Kitabın özeti varmış ama çok kısa.

İnsanlara şu nasıl? diye sorduğunuzda genelde değerlendirme yaparlar. İyi bir insan, aptal bir insan falan. Bu yargıların geneli subjektif yargılar. Şiddetsiz iletişimi anlatırken, insanlara dair gözlemlerinizle yargılarınızı birbirine karıştırmayın diyor. Falanca son üç sınavı geçemedi gözlem oluyor, falanca aptal ise değerlendirme. İkinci şiddet meyli gösteriyormuş. Bir defa değerlendirmelerimizi öne sürmeye ve bunu karşımızdakine kabul ettirmeye çalıştığımızda, kavga kaçınılmaz hâle geliyor.

Bu bana biraz English Prime adı verilen ve İngilizcede to be fiilini kullanarak cümle kurmayı yasaklayan bir prensibi hatırlattı. Ben de bunu isim cümleleriyle düşünmemek olarak uygulamaya çalışıyordum. Hâlâ da sonu -dır'la biten cümle kurarken iki defa düşünürüm, çünkü bunların çoğu subjektif yargılardır.

Örnek verelim. Tayyip Erdoğan diktatördür böyle bir cümle mesela. Bir defa bu söz sarf edildiğinde artık diktatör şudur, ona diktatör denmez, aslında denir, falanca da diktatördür diye uzun ve verimsiz bir tartışma başlar.

Bunun yerine maksadımızı Tayyip Erdoğan falanca kişiyi atarken diktatörce davrandı diye anlatsak, muhtemelen tartışma daha sakin geçer. İkisinde de hemen hemen aynı durumdan bahsediyoruz. Birincisi değerlendirmeye ikincisi gözleme benziyor.

5

Bir eş, partner, sevgiliden ne bekliyorsun?

Bu soruyu kendime sorduğumda, en başa hayatımı kolaylaştırmasını yazıyorum. Yalnız ufak bir sorun var, hayatım zaten kolay.

Yukarıdaki videoyu seyrederken aklıma geldi. İhtiyaçlarım dünyaya kıymetli bir armağandır anlayışını tavsiye ediyormuş. Kitabın hepsini dinlemedim ama dinlersem herhalde bunun ne demek olduğunu anlarım.

Hayatta atlattığım şeyler kolay olmasa da atlatmış olmak hasebiyle artık burada değiller. Onlar hakkında (hatırlamamak dışında) yapılabilecek bir şey olduğunu sanmıyorum. Bugün içinse tuhaf bir durum var, insanlardan talep edecek bir şey bulamıyorum. Hayatımın kolaylaştırılmasını isterim, herkes ister herhalde ama bunun nasıl olacağı konusunda bir fikrim yok.

Bu eskiden de böyleydi. Bilişsel uyumsuzluk (cognitive dissonance) yüzünden onlardan hayatımı kolaylaştırmasını bekliyorum, o hâlde onların hayatını kolaylaştırayım diye absürt sonuçlara varmam da bundan dolayı olmalı. Sevdiğimi bu şekilde gösteriyorum ama anlaşılmıyor, anlaşılmadığını görünce de yoruluyorum. O safhadan sonra ancak uzaklaşarak hayatımı kolaylaştırabiliyorlar.

Sorun sende değil bende, benim fazla kolay hayatımda yer edinmenin zor olmasında yani.

[Virgüller] #kahve #çay #Twitter #gözlem #ilişkiler #Marshall-Rosenberg #kişisel-gelişim