• Türkçülükten neden sıkılıyorsun?
  • Başkasının milliyetçiliği bu kadar darlamıyor mesela. Kürtlerin kürtçülük yapması komik geliyor ama Türkçülüğün getirdiği kapatılmışlık hissi oluşmuyor. Almanların Almancılık, İngilizlerin İngilizcilik yapması da bu mesafeden o kadar etkilemiyor. Orada olsam belki bunlar da sıkar.
  • Türkçülüğün bendeki bu aksi bir miktar sınıfsal. Bu insanların arasında büyüdüm. Türkçülüğün en makul ve doğal fikir olduğu insanlarla münasebetteyim. Onlardan sıkıldıkça, bunu Türkçülüğe atfedip, fikirlerinden de sıtkımın sıyrılmış olması mümkün.
  • Bir de iktidar meselesi var tabii. Devlet bizi varlığımız Türk varlığına armağan olsun diye yetiştiriyor. Ben naçizane varlığımı Türkçülük gibi kimin sahibi olduğunu bilmediğim kavramlara armağan etmek isteyen biri değilim. Kimseye armağan etmek isteyen biri değilim. Türkçülüğün bendeki intibaı devamlı kurban isteyen, hayatımı isteyen, günümü, gecemi, eşimi, dostumu, yediğimi, içtiğimi isteyen, zihnimin en ücra köşelerinde yer bulmak isteyen işgalci bir fikir olduğu yönünde. Ona karşı durmazsan seni kurban olarak seçer.
  • Türkçülüğün bana sunduğu anlamın da yarım ve sakat olduğu kanaatindeyim. Tarihi diğer milliyetçi düşünceler gibi kendi tarafına yontar. Söylemini iktidarı ve onu işleten bürokrasiyi, diğer iktidar ve bürokrasilere nazaran daha meşru kılan bir aparat gibi kullanır. Başkası yapsa isyan edeceğimiz çoğu uygulamaya, bizden oldukları için ses çıkarmayışımız bundan, çünkü bize doğduğumuzdan beri, işte bu öksüz Türklüğün diğer tüm meselelerden daha önemli bir mesele olduğunu kafamıza kazıdılar. Dünyaya Türklüğü korumak ve kollamak adına gönderilmiş armağanlarız. Tanrı bizi Türk varlığına armağan olalım diye yaratmış. Öyle dediler bize.
  • Direnmeye devam ediyorum ama pratikte Türklükten kaçamayacağım belli. Pratik sebeplerle en yakın durduğum yer yine burası. Ayrıca diğer milliyetçiliklerin de daha sağlam temellere oturduğu kanaatinde değilim. Fransızların yazdıkları tarihin de bizimkinden daha sağlam olduğunu düşünmüyorum. Biz kötüyüz, onlar iyi anlamında bir sıtkımın sıyrılması değil bu, dünyanın bütün bürokrasilerine ve onların besledikleri tarihçiler aracılığıyla yazdıkları mitlere ve onların yapıştıkları topluma karşı mesafe.
  • Pratik sebepler dediğim de, ulus devletin bir anlatıya ihtiyaç duyması. Milliyetçilik gazetenin ortaya çıkmasıyla alakalı mesela. Önceden aşiretinden başka birine yakınlık beslemeyen insanlar aynı dili konuştukları beşyüz kilometre ötedeki insanla kaderlerinin benzer olduğuna inanmaya başlamış. Kader birliği yaptığın insanla aynı ulustansın. Kader birliğinin temelinde de dil birliği, adet, din, görenek birliği var. Üzüntü stoklarım sınırlı olduğuna göre, kader birliği yaptığım birine üzülmem, dünyanın öbür tarafındaki birine üzülmemden daha kolay.
    • Gazetenin başlattığı bu akım, Internet çağında bir miktar evrenselleşse hala dil bariyeri ve Dunbar sayısı gibi limitler dolayısıyla yaşamaya devam edecek. Onlar da bizim gibi ama farklı diyeceğiz en fazla. Sana en yakın dünyayı takip ederken, bu dünyanın mensuplarının Türk olduğunu göreceksin ve Türkçülük bu anlamda pratik bir yol.
  • Türkçülük yapmayı sevmiyorum ama bunun alternatiflerini Batı hayranı bir müstemlekecilik, veya ufak uluslara acıyan bir halkların kardeşliği edebiyatında aramıyorum. En yakın ulus market neresi? Türklük marketi. Oradan alışveriş yapıyorum. Bütün ürünler orada bulunmuyor, başka marketlerde daha başka ürünler de varmış. Ama o marketlere girmek ve oralardan hakkıyla alışveriş yapmak için orada doğmak gerek. Ben sadece o marketlerin vitrinine bakarım ve vitrinden bakarak marketlerin kalitesine karar vermeyi bir yaştan sonra bıraktım.