• Batı Budist literatüründe loving kindness diye bir kavramdan bahsederler. Bunun önemli olduğunu söylerler.
    • Ben bunu anlayamazdım. Loving and kindness mı mesela, sevmek ve nezaket?
    • Nezaketi sevmek ve bunun neden önemli olduğunu öğreten de son gördüğüm bazı şeyler oldu.
    • Ben nezaketin özellikle sevilebilen veya sevilmesi gereken bir şey olduğunu düşünmüyordum. Nazik olursun veya olmazsın, burada sevgi ne oluyor?
    • İnsan bazı durumlarda nazik olamasa da nezaketi sevebilir. Ben de kendimi nazik biri görmüyorum, bu memleketin ortalamasından daha nazik olabilirim ve bu memleketin ortalaması hayli kaba olduğu için önemli bir veri değil. Olmak isteyeceğim kadar nazik değilim. Bu kendi davranışımı, kabalığımı samimiyet diye satmaya sebep değil.
    • Nezaketi sevmenin neden mühim olduğunu da kendini ifade ederken ve kendinle konuşurken nasıl davrandığına dikkat etmekle ilgili. Biri otobüs beklerken önüne geçtiyse adama dışından veya içinden küfrediyor musun? Yoksa nazik olmak senin için önemli oluyor mu?
      • İlkinde asıl hissettiğini bastırıyorsun. Öfkenin tetiklediği şey küfretmek oluyor. Hiç ifade etmemekten daha iyi bence, tıkanıp kalmak yerine küfretmek de bir merhale. Bununla beraber küfretmeye bir defa alışınca, duygunun kendisiyle muhatap olup, bunun nüanslarını anlamaya, anlamlandırmaya kendini köreltmiş oluyorsun.
      • Öfkenle, nefretinle veya sevginle muhatap olabilmek için onları ciddiye almak, ne konuştuklarını, ne söylediklerini bilmek lazım. Nezaketi sevmek burada mühim. Kendi duygularına karşı nazik olmanın yolu, insanlara nazik olmaktan veya nezaketi sevmekten geçiyor. Nazik olamasan da, nezaketin iyi bir yol olduğunu kabul edersen, duygularınla da nazikçe, onların farklarını, sebeplerini, anlatmaya çalıştıklarını dinleyebilirsin.
      • Nezaketi sevmez de, sırada önüne geçene de, trafikte sollayana da, çok konuşana da küfredersen, bunların hangisinin aceleden, hangisinin içindeki adalet duygusundan, hangisinin yorgunluktan olduğunu anlayamazsın. Kendine karşı körelirsen, başkaları seni hiç anlayamaz.
        • Küfretmek başlı başına bir mesele değil, bir örnek. Nezaketi sevmemek başka bir konu.
  • Suyun suda kaybolması.
    • Suçluluk da suçlulukta kaybolur.
    • İnsan kötülüklerini yıkayacak bir su arıyor olabilir. Kötülüklerini göstermeyecek bir ışık da.
      • Kendini temizlemek istiyorsan, kirini gösterecek ışığa çıkman lazım.
  • Hayatın beni bir işadamı olmaya zorladığını düşünmeye başladım.
    • Dişadamı. Çişadamı.
    • Sadece kendi hizmetlerini de satıyor olsan, bir işadamı olabilirsin.
  • Bazı sabahlar aklım tertemiz uyanıyorum.
    • Yazmak için kendimi zorlamam gerekiyor.
    • Bazılarında karmakarışık.
      • Bitmemiş rüyaların araya girmesi.
        • Hatırlayamadığım rüyalar.
      • Rüyaları hatırlamıyor olmak etkisini göremediğim anlamına gelmiyor.
        • Hatırlamadığın rüyaların etkisi belki daha fazla.
  • Teknik sitede tema değişikliği yapmam lazım.
    • Karmakarışık oldu hepsi.
    • Bir iki gün tatil yapmalıyım belki. Nasılsa bu işlerin olacağı yok.
      • Hastayım zaten. Burnum akıyor, gözlerim yanıyor ve sair ufak rahatsızlıklar.
  • Daha çok yazmalıyım.
    • Neden yazmıyorum daha çok?
      • Çünkü bir faydası yok. Bir yerde sadece kendim için yazıyorsam, formatı da el'an görüldüğü gibi kendime göre belirleyebilirim.
        • Değil mi çünkü benim kalıba sokacak bir derdim yok.
      • Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ının İngilizce tercümesine yapılmış bir değerlendirme vardı. Sanırım şu. Bir yerlerinde bu kitabın şimdiye kadar bilinmemesinde Türkçe'de yazılmış olması sebep gösteriliyordu.
        • Eğer Rusça, Almanca veya İspanyolca'da yazılmış olsa, hepimiz çoktan okumuş olurduk.
        • Tutunamayanlar'a özel bir muhabbetim veya yasım olduğundan değil, velakin bu memleket insanı için bir şeyler yapmanın bana giderek daha manasız gelmeye başladığını farkediyorum.
          • Hikayeyi kurmak, gerekiyor mudur?
        • Türkçe'de en fazla ilginç hikayeler anlatılabilir. Okurun ilgisini çekecek. Para verip okumak isteyecek.
          • Edebiyat talihsiz bir dönemden geçiyor. Yazıyla video oluşturulabilen günlere geldiğimizde, yazarak film çekebileceğiz. O zaman biraz daha anlamlı olacak bu yazdıklarımız.
            • Çünkü seyretmek varken neden okusun?
              • Sen okuyorsun?
                • Evet, hala okuyorum. Başkaları da vardır, eminim, okuyan.
                  • Benim kırgınlığım belki başka şeylere şu sıra, buna yansıtıyorum.
                  • Okuduğunu söyleyenlere.
                    • Nezlendendir.
      • Bazı zamanlar burayı da İngilizce'ye çevirmeyi düşünüyorum.
        • Daha çok okuru olur.
        • Bizim millet sözlü kültürden direkt videolu kültüre geçtiği için bu kadar emek vermenin anlamı nedir?
          • Kendin için yazmak?
            • Öyle yapıyorum zaten, farkedildiği üzere.
    • Sen de videolu kültüre atlayabilirsin?
      • Denedim ama zaman alıcı bir şey.
        • Hem o kadar zamanım yok.
        • Hem suratımı ekranın ortasında görmekten hoşlanmıyorum.
  • Gabor Mate kitabında pek çok hastalığın kendine önem vermeye başladıktan sonra düzeldiğini anlatıyor.
    • MS, ALS ve kanser gibi hastalıklar var bunların arasında.
    • Kendini ifade etmek, içine atmamak, yaşam tarzı değişiklikleri.
    • MS hastalarının çoğunun davranışlarında aşırı iyi olduğunu söylüyor.
    • Bir rahim kanser vakası, ameliyat mecburi safhasından tamamen iyileşerek kurtulmuş.
      • Çocuk sahibi bile olmuş, ameliyat olsaymış olamayacak bir şey.
    • ALS'nin de ilerlemesinin durduğunu ve iyileşebildiğini anlatıyor.
    • Yazmak için yeni bahane.
      • Bu memleket ve üzerindekiler beni kanser etmesin diye yazıyorum.
  • Bir süredir Telegram abonesiyim. Çok kritik özellikleri yok ama 13 liraydı fiyatı, sticker'ları için abone olmuştum.
    • Fiyatı 70 liraya çıkaracaklarını öğrendim.
      • Yetmiş teeleee.
    • Aslında Karaköy'de bir fincan latte parası. Geçenlerde yıllık abone olduğum Frink'le tasarruf ettiğim kahve parasını Telegrama yatırabilirim.
      • Yine de 70 çok ya.
  • Kırımlı Ali Bey isimli bir adamın hikayesini yazsam.
    • Şimdi, böyle başlayınca adama soy kütüğü yapmak gerekiyor.
      • Kırımlıymış. Kaçta gelmiş?
      • Hikaye hangi zamanda geçiyor?
      • Soyadı yok mu bu adamın?
        • Soyadı kanunundan önce mi gelmiş?
      • Soruları cevaplamaya çalışırken anlatacağın hikayeyi unutuyorsun.
  • Teknoloji bize ne sağladı?
    • Boş zaman?
      • Daha çok sıkılıyoruz böylece.
      • Kendimizle başbaşa kalmamak için bir şeyler seyretme ihtiyacındayız.
        • Sonra bu seyrettiklerimizin getirdiği boşluğun getirdiği sıkıntıyı telafi etmek için daha çok seyretmek.
          • Kısır zaman döngüsü.
    • Rahatlık?
      • Fazla rahatlıktan sağlığımızı kaybediyoruz.
        • Majör hastalık risklerini bertaraf ettik. Görünen riskler kayboldu.
        • Görünmeyen riskler arttı.
          • Önceden şimdiki gibi yiyip hayatta kalamazdın.
            • Vegan olup yirmi yaşına kadar yaşayamazdın mesela.
            • Bu kadar şekerle avlanmak için gereken enerjiyi bulamazdın.
              • Teknoloji yüzünden avlanmak gerekmediği için artık daha çok şeker yiyebiliyoruz.
          • Bu riskler insanın ileri yaşlarını daha zayıf geçirmesine sebep oluyor artık.
            • Ömür uzadı ama sağlıklı ömür uzamadı.
    • Bilgi, daha çok bilgi.
      • Geçenlerden bir podcast bölümünde daha çok bilginin insanların fikrini değiştirmediğini, ancak kendi fikirlerinden daha çok emin olmalarına sebep olduğunu anlatıyordu.
        • Başta 3 parça bilgi vermişler, insanlar tahminlerine %30 güveniyormuş.
        • Sonradan 30 parça bilgi vermişler, tahminler değişmemiş ama güvenleri %90'a çıkmış.
      • Bildikleri değiştikçe fikirlerini değiştirme becerisi çok az insanda mevcut.
        • Hiç hatası olmayan biri aklıma geldi şimdi.
          • Bir insanın hatasız olması, hatasızlığını değil de, tahkiye ve tefsir gücünü gösterir sadece.
            • Ne olursa olsun, o zamanki gibi yapardım.
          • Yeni şeyler öğrenmenin en önemli yolu hata yapmak, hatasız olduğuna göre öğrenmesi hayli zorlaşmış olmalı.
  • Bu dünyada, bu insanların arasında mutlu olmak gibi bir beklentimin olmasının hata olduğuna kanaat ediyorum.
    • Beklentilerinizin az olması veya çok olması değil.
      • İnsanlar bunu karşılamayacak.
    • Kilit mesele mutluluk değil, mutluluğu beklemek.
      • Çünkü eğer bekliyorsan mutlu etmeyecek
        • Ve dönüp kendine bakacak kadar imkanın varsa mutsuz da değilsin.
      • O halde beklenti sadece mutsuz etmeme veya rahatsız etmeme beklentisi olabilir.
        • Via negativa.
    • Beni mutsuz eden davranışların tam listesi?
      • Böyle bir liste yapmak zor, yaşadıkça öğreniyoruz.
      • Kendini her şeyden sorumlu görmek.
        • Sorumluluğun limitleri var.
          • Diyelim hayatındaki olayların %5'i kendi kontrolünde, diğerleri için de beni rica ederim suçlama.
          • O %5'in de %5'inde sana yardım edebilirim.
            • Diğerleri sana emanet.
      • Politikleşmek.
        • Her konuyu bir şekilde politikaya bağlamak.
        • Toksik politiklik.
          • Erdoğan gitsin de ne olursa olsun.
          • Erdoğan kalsın da ne olursa olsun.
        • İnsanların yaptığı her şey politiktir.
          • Bu yüzden bağlaması kolay.
          • Vergi ödüyor musun? Politik.
            • Galataport'ta yürüyüş yapmak bile politik olabilir.
              • Orada çok olaylar olmuştu demişti biri.
      • Kendinin farkında olmayan insanlar.
        • Bunu not almışım ama nesi mutsuz etmiş acaba?
        • Kimi düşünüyormuşum bunu yazarken?
        • Yalancı pezevenkler.
        • Hedonist kaz ayakları.
        • Saftirik yakamozlar.
  • İspanyolca mal kötü demek.
    • İyi değilim demek için estoy mal.
    • Bunun bizdeki _bön anlamındaki kullanımının kökeninde olacağını düşünmüştüm.
      • Beni bön insanlardan ve onları ciddiye alanlardan koru.
[Dalga] #loving kindness #gabor mate #kanser #psikosomatik #mutluluk