Sosyalist ekonomiyle Liberal ekonominin benim için farkı birinde birilerinin daha fazla kural koymak zorunda olması. Liberal iktisat herkes kendini düşünür diyerek başlamış, benim başkalarını düşünmeme ve başkalarının beni düşünmesine güvenmeme izin vermiyor.

Bu kural plancı ekonomini getirdiği bitmeyen kurallardan daha basit çalışıyor. İnsan bencilliğiyle denk düşen bir fikir bu. Bencilliği kimseye öğretmek zorunda değilsin. Toplumu düşünmek öyle değil.

İnsan zihninin, plancılığının sınırları var. İdeolojik baktığında olanı olduğu gibi göremiyorsun. Olanı olduğu gibi göremediğinde toplumun ihtiyacını da göremiyorsun. Marx'ın yazdıklarının beraber yaşadığın insanların dertlerinden daha mühim olması insanın körleştiriyor.

Bu subjektifliğin basit kurallarla ifade edilmesi lazım ama bunu yapmak mümkün değil. Toplumu demir kafes içinde tutmadan onu planlamak zor ve demir kafesi kim tutacak? En yapmacık, en düşüncesiz, en kompleksli tipler dışında ben herkesin nasıl yaşaması gerektiğini biliyorum diyen kimseyi bulamazsın ve tanım itibariyle bu insanlar da toplumu memnun edecek politikalar üretmekten acizdir.

Sosyalizme, genel anlamıyla sıcak bakamıyor olmamın sebebi bu. İnsanların insanlar için hayat tarzı buyurmasından başka uygulanabilir bir tarafı yok ve ben nasıl yaşayacağımı hayatını memuriyetinden, devletinden, ideolojisinden ibaret gören insanlara emanet etmek istemem.

Bunun yanında Liberal iktisat da kazananın daha çok kazandığı bir düzene yol açıyor. Onda da aç kalmamak için derdi kendi bencilliği olan insanlara hizmet etmek zorundasın. Bunun daha sürdürülebilir olmasının sebebi, onların da başkalarının bencilliğine hizmet etmek zorunda olması ve nihayetinde bütün bu iktisadi oyunun kaostan doğmuş bir düzene evrilmesi. Evet, kimse kimsenin nasıl yaşayacağına doğrudan karışmıyor ama önündeki seçenekler de sınırlı.

Bunlardan hangisinin daha evrilebilir olduğunu düşünüyorum? İdeal sosyalizmden, Komünizm'den başlayıp kuralları biraz gevşetebilirsin veya Liberal iktisada kurallar ekleyebilirsin. Çin ilkinin örneği, Avrupa ekonomileri de ikincinin örneği. Ancak ikisinin de nihayetinde çıktığı yer kural üstüne kural eklemek. Yeni kurallar, yeni kanunlar, sonu gelmez bir mevzuat insanın bulunduğu konumdan kurtulmasını zorlaştırıyor. Kurallar daima devletin lehine ve büyüyen bürokrasiler insanı köleleştirmekten başka bir yere çıkmıyor. Bunu araya şirketleri sokarak yapınca liberal, doğrudan devlet müdahalesiyle yapınca sosyalist oluyorsunuz ama sonunda bürokrasiye kendini feda ettiğin, onun belirlediği sınırlar içinde yaşadığın bir düzen kurmuş oluyorsun.

Bunu nasıl aşarız diye yıllardır düşünürüm. Benim fikrim üretim araçları üzerinde, mülkiyet üzerinde basit, herkesin anladığı sınırlamalar getirmenin bürokratik kurtuluş yollarından daha yaşayabilir olduğu. Sosyalizmde özgürleşmek daha zor ama Liberal iktisadın feodal zamanlardan kalan miras kavramını inkar ederek bürokratik olmayan, daha adil bir dünyaya ulaşmak mümkün.

Bu dünyada üretim araçlarının mülkiyeti ailelerde değil, bireylerde. Rahmi Koç ölünce holdinginin mülkiyeti çocuklarına geçmiyor. Ölene kadar istediği gibi kullanabilir. Öldükten sonra devlet, kamuya açık şekilde şirketlerini satıyor. Daha çok parayı veren şirketleri alıyor, biraz da onlar bu şirketleri işletiyor. Devlet de bu satıştan elde ettiği parayı vatandaşlarının temel ihtiyaçlarını karşılamakta kullanıyor. Kimse kimseye ekmek parası için muhtaç değil.

Böyle bir düzenin arızası ne olabilir diye düşünüyorum. Sınıflaşma nasıl olur? Kimler kazanır, kimler kaybeder? Birey ne hale gelir, hayat nasıl yaşanır? Zerkubia dediğim hikayeler bununla ilgili.

[Demzen] #mülkiyet #komünizm #devlet #liberalizm