Yaşamak faaliyeti belirsizliği belirli hale getirmek demek. Hayatımızda bunu yapmaya çalışıyoruz. Bunu yansıttığımız toplumda da belirsizlikler olmasın, hepsi belirli olsun istiyoruz. Kurallara uyulsun, kapıyı kimin çaldığını bilelim, herkes kendi yerine parketsin, önümüze belirsizlik çıkmasın.

Kendimizi rahat hissetmek için yarın ne yiyeceğimizi ve ne yapacağımızı bilmemiz lazım. Ne olacağını tam bilemiyorsak da ne olmayacağından emin olmak istiyoruz.

Toplumsal düzenin temelinde bu emin olma ihtiyacı var. Çatışma bu hayatta neden emin olmak mümkündür? sorusuna verilen farklı cevaplardan çıkıyor. Cennete gitmekten emin olmak için kuracağınız toplumsal düzen, herkesin hayatın imkanlarını sonuna kadar denediği toplumsal düzenden farklı. Bu dünyada ne için varız? sorusuna cevap vermeden, neden emin olup, neden emin olamayacağımızı da bilemiyoruz.

Liberal iktisadın insanlara verdiği emniyet kendi sorumluluğunu alabilirsin emniyeti. Sana mümkün mertebe müdahale etmeyeceğim. Sosyalist düzen aç kalmayacaksın diyor bunun karşısında. Liberaller ne yapmayacaklarının garantisini verirken, sosyalistler ne yapacaklarının garantisini vermeye çalışıyor. İlkini yerine getirmek daha kolay. Nihai olarak ikisi de insan yapısı ama ne olmayacağının garantisini vermek, ne olacağının garantisini vermekten daha inanılır.

Mülkiyet dediğimiz bu emniyetin temel taşlarından biri. Bu arsayı alacaksın ve bununla istediğini yapabileceksin. Sosyalistler ise kişisel garanti vermiyor, yani bu arsayı alman mümkün değil, bunun üzerinde iddia edeceğin hak toplumun diğer kesimlerinden çaldığın bir şey ve bunu sana vermeyiz. Onun yerine burada ve her yerde insanların ihtiyaçlarını karşılayan bir makine kurarız ve bu arsa da bu ihtiyaçları karşılamak için kullanılır. Sen de devlet adına bu arsada kurulmuş çiftliğin işçisi, müdürü veya bir şeyi olursun. O zaman bir takım hakların olabilir ama bunlar geçicidir. En fazla sana verilmiş olan hakları suistimal ederek, çiftliği kendinin olsa kullanacağın gibi değil de, har vurup harman savurarak kendine bir takım rahatlıklar üretebilirsin.

Bu da mülkiyetin diğer yüzünü gösteriyor. Mülkiyet toplumun bireye tanıdığı bir emniyet ama bir yandan da bu sorumluluk demek. Seni başkalarıyla yarışa sokara daha iyi olmaya zorluyor. Arsayı işlemek, çiftliğe bakmak, fabrikanın kârlılığına dikkat etmek zorundasın. Kimse buna mecbur değil, tabii ki hepsini satıp savabilirsin ama mülkiyet aynı zamanda başka mülk sahipleriyle yarış anlamına da geliyor. Özgürlük sorumlulukla beraber.

Burada sınıflaşmayı ve sömürüyü getiren taraf, mülkiyetin dağıtılmasının üzerinde yeterince düşünülmemiş olmasından. Sosyalistler konuya mülkiyeti ilga ile yaklaşıyor, kendileri ideal düzenlerinde herkese aş ve iş sağlayacaklarını düşündükleri için, bu düzenin nasılı üzerinde kafa yormuyorlar. Kapitalist liberallerin de zaten dağıtmak gibi bir derdi yok, ellerinde ne kadarını toplarsalar o kadar iyidir diye bakıyorlar.

Mülkiyetin bir elde toplanma mekanizması gibi, bir de dağıtılma mekanizması lazım. Modern devlet bunu vergiler aracılığıyla yapmaya çalışıyor --ancak bu da sosyalizmin arızalarının temelindeki büyük bürokrasiyi besliyor. Kuralları hep kendi lehine belirleyen bir bürokrasi, sonunda bütün toplumların hantal sosyalizme dönüşmesine sebep oluyor. Bunun yerine daha basit bir kural gerek: Üretim araçları üzerindeki mirası lağvedelim. Vergileri de azaltalım ve devletin asıl gayesi şirketlerin doğru şekilde el değiştirmesi ve bireyi şirketlere karşı korumak olsun.

[Demzen] #mülkiyet #risk #planlama #garanti