Bursa'dan döndükten ve kendimi eve bıraktırdıktan sonra koşarak deniz kenarına geldim. Bir orta anadolu vatandaşı olarak denize bu kadar bağlı olmanız tuhaf bayım dedim kendime. Bir kahve içerken denize bakarak birazcık yazmadan uyuyamıyorum.

Talihsiz bir dünyanız var bayım.

Bir decaf latteye nakit 125 türk lirası ödeyecek kadar talihsiz. Kartla ödeyince fiyatların nereye uçtuğunu farkedemiyorsunuz.

Arada bir ben neden yazar olmuyorum heyheyleri geliyor. Uzaktan geliyor böyle yavaş yavaş. Sen kimin heyheyisin birader? diyecekken tanıyorum. Bu benim heyheyim.

Yazar olmuyorsun çünkü bir işin var. Yüzdürecek tek gemin edebiyat yeteneğin değil. Çok satarak gelecek para için çok satacak kitaplar düşünmeye mecbur değilsin. Mecburiyet olmadığında sırf insanlara iyilik ve yol göstermek için uğraşacak bir meselen yok. İnsanların genelinden beklentin senden uzak durmaları. Nasıl olur da senden uzak durmalarını bu kadar beklediğin insanlara bir şeyler satmak için uğraşabilirsin? Tabii ki uğraşamazsın. Fuck people in general and abstain from sex in particular.

Haksız mıyım? Marquez'in ilk kitabını nasıl gönderdiğini dinlemiştim. Kitabın elde yazdığı tek kopyasını yayıncıya göndermek için cebindeki son parasını postaya vermiş. Hepsine parası yetmediği için ikiye bölmüş de ilk kısmı göndermiş. Sonra gitmiş saatini rehin vermiş, ikinci kısmı göndermiş. O derece bir fakirliğin içinde yazmış bu adam.

Bu kadar mecbur kaldığım, yazıp yayınlamazsam karımın evden atacağı bir durum yok. Yazmazsam beni kimse bir yerlerden atmayacak. Şu an oturduğum kafeden bile atmazlar. Latteye 125 türk lirası verdim. Akademik bir mecburiyetim de yok. Ortamlarda yazar olarak tanınmaya çalışmıyorum. Ortamlarda herhangi bir şey olarak tanınmaya da çalışmıyorum. Beni yazar olarak değil, mühendis olarak sevsinler isterim. Yazar olarak sevilmek nedense bana makbul gelmiyor zaten. Zülfü Livaneli'yi sevenler beni sevsin istemem mesela. Allah korusun. Neden toparlanıp bir kitaba çevireyim bunları?

Arada bir evet ya, şu denemeleri bir toplayıp yayınlasak mı diyorum. Heyheyimi ciddiye aldığım zamanlarda Virgül isimli bir deneme koleksiyonunu kendim yayınlarım diye gözden geçirttim. Benim el atıp bir yerlere yüklemem lazım gelen safhaya geldi ama bende herhangi bir motivasyon olmadığı ve heyheylerim kaybolup gittiği için kaldı öyle.

Neden yayınlamak lazım sorusunun cevabını sadece insanlara faydası olabilir diye verebiliyorum ve itiraf etmek gerekirse bu hiç umurumda değil. Bu dertleri çekmemiş, burada yazanları zaten yaşamamış insanlara faydası olacağını düşünmediğim gibi, faydalı olsun diye bir kalıba girecek kadar önemli bir mesele gibi görmüyorum. Hepsi geçer. Neticede hepsi geçmiştir.

Bu öğretecek bir şeyim yok hissinin muadilini Bodhidarma'nın ilk öğrencisini ancak kolunu kesip getirdikten sonra kabul etmesinde buldum. Ben Bodhidarma değilem. Ne satacak bir kitap, ne öğretecek bir bilgi, ne görecek bir ilgim var. Kolunu kesen kolunu kestiğiyle kalır. İyisi mi heyecanlı bireylerin kolu bacağı ve parası yerinde dursun.

[Demzen] #yazı #deneme #heyhey #edebiyat #para #yazarlık #Zülfü Livaneli