Eski İslamcı günlerimde ben de iktidarı ele geçirmeye çalıştım. Daha doğrusu böyle hayallerim vardı. Mutlak doğru ve fildişi kaldırımlı medeniyet bizim tarafta olduğu, nasıl yaşanması gerektiğini en iyi biz bildiğimiz için, herkesin böyle yaşamasını temin etmek bizim vazifemiz değil mi?

Hakikati biliyorsan bunu insanlardan neden gizleyesin?

Bununla beraber yaşadığımız zamanın her kafadan bir ses çıkan bir zaman olduğunu öğrenmek zorunda kaldım. İslamcılık kümesinde bile aslında nasıl yaşamak gerektiği konusunda tam bir fikir birliği yoktu. İman ve küfür arasındaki çizgiyi Selefiler bir yerden çekiyor, Ehl-i Sünnet başka bir yerden çekiyor, mutasavvıflar daha başka bir yerden çekiyor... Bu temel konuda bile anlaşamayınca bütün o en iyisini biz biliriz retoriği de pek yürümüyor tabii.

Allah'ın kitabında yazanı aynen uygulamak diye bir şey herkesin hoşuna gidiyor. Ben bile hala keşke diyorum bu konuda. Bütün bu hayatın nasıl yaşanması gerektiğinin belirsizliğini al, götür insanın kullanım kılavuzunu yazan ulu arşın sahibine tevdi et ve o nasıl demişse öyle yaşa.

Bunun zor olduğunu idrak ettikçe, zorluğun aslolarak modern toplumda bilginin bu kadar yaygınlaşmasıyla ilgili olduğunu farkettim. Malumdur ki bilgi güçtür, yani iktidar. Modern devlette iktidarı ele geçirmek için bilgiyi ele geçirmen gerekir.

Modern devlette, eskiden olduğu gibi halkı yok sayarak, bir hanedanın diğerinin yerine geçmesi şeklinde iktidar değişimi olmaz. Modern bir İslami devlet, halihazırdaki dünya şartlarında yaşayacaktır. Örneğin kağıt para basmak ve bir şekilde kambiyo rejimi uygulamak zorundadır. Modern devlet kalabalıktır, kimse kimseyi tanımaz, insanların birbirine güven esasına göre borç vermesini bekleyemezsiniz, bir banka kurumu olacaktır. Bu durumda borç vermek aracılık gerektiren masraflı bir iş olacaktır ve insanlardan bu masraf talep edilecektir. Ayrıca borç alanın bunu herhangi bir ticarete değil de, diyelim fiyatı artan bir emtiaya yatırıp, vadesi geldiğinde sadece anaparayı ödeyip, gerisini kar yazmasının önüne geçecek mekanizmalar olmadan, mikro düzeyde dahi faizsiz bir ekonomi işlemez.

Son yirmi yılda gördük mesela, devletin kurumlarını ele geçirsen bile bilgiyi ele geçiremiyorsan, halk izin verdiği kadar İslamcı olabiliyorsun. Halkımız da her halk gibi önce cebine bakıyor. Nasıl daha rahat yaşarım derdinin peşinde. Bu durumda İslamcılar da tam olarak bunun karşısında bulunmaya başlıyor, dünyevi keyif ve zevkleri küçümseyen, mutlu olmayı açıkça değilse de zımnen günah sayan bir zihne ulaşıyor. Bu da aktarılabilir değil. Dindarlar mutsuz, sekülerler mutluysa kimse daha dindar olmaz. Bir yerde zaten topallayan bilgiye hakimiyet kaybolup gider. İslam batılıların bazısının dediği gibi bir ölüm kültüne dönüşür. Hayatını ölümün güzelliğini anlatmaya adayanın hayat hakkında söyleyecek bir sözü kalmaz.

Dünya iyi bir yer değil. Dünya kötü bir yer değil. Dünya bir dünya, buradaki oyunu dünyanın kurallarına göre oynamak gerekiyor. Bu oyunda insanların daha iyi olmasını temin etmek de var. İnsanların daha iyi olması için senin daha iyi olman gerekir. Önüme çıkan kitapları ve kullanım kılavuzlarını bu sebeple beni daha iyi yapar mı diye düşünerek okuyorum.

İktidar da bu zaten. Dünya daha kolay mutlu olanlara, cana yakınlara ve samimilere miras kalacak.

[Demzen] #islam #devlet #faiz #ekonomi #İslamcılık #mutluluk