Emperyal gülüşmeler.

Patronum Berlin'de yaşayan bir Kanadalı. Geçen hafta hem İstanbul'u, hem beni görmeye eşiyle geldi.

Benden başka buluştuğu, mentorluk yaptığı bir Türk varmış. Onunla buluştu. Kızın adı Ceyda, ismin okunuşunu bana sorduğu için biliyorum. Sonradan kızın kendini sadece C - İngilizce Si olarak tanıttığını ve kendini Türk olarak görmediğini söyledi. Ben önce adını Seyda gibi telaffuz ediyor sandım, seydanın anlamı biraz farklı dedim. Yok dedi, sadece Si.

Adamla ilk yemeği fasülyecide karalahana çorbası içerek yediğim için buradaki kontrast biraz komik geldi. Ben de tipik Türk değilim ama bir ecnebiye gidip ben Türk değilim demem. Kimlik dediğimiz sadece kendinle ilgili bir mesele değil, birine gidip ben Türk değilim deyince bir anda kimlik değiştiremezsin. Olabileceğin sadece kimliğinden utanan veya kimliğinden nefret eden Türk olmaktır. Bunun da ecnebi için de kimliğiyle barışık Türk olmaktan daha iyi olduğu kanaatinde değilim.

Dün de Twitter'da iki turistle röportaj yaparken onlara burası İslam ülkesi değil, laik bir ülke diye ders vermeye kalkan bir kadının yaptığı röportajı dinledim. Allah kimseyi olmak istemediği bir kimliğe hapsedip, kompleksleriyle yaşamak zorunda bırakmasın.

1854'te yayınlanmış Avrupa'nın en kalabalık 100 şehri listesinde Selanik, Sofya ve Bükreş Türkiye şehirleri olarak sayılıyor. 170 sene önce Hint Okyanusundan Adriyatik'e kadar uzanan bir ülkenin muhteşem çöküşünün ruhlarda yarattığı dalgalanmalar. Kendi tarihimizi, milli kimliğimizi, medeniyetimizi yaratacak kadar fırsat olmadan köşeye sıkışmış bir kurdun canhıraş refleksiyle hareket eden bir devlet. Yeniliyorduk, yaşama ve yönetime dair fikirlerimiz işe yaramıyordu ve biz neyin neden çalışıp, neden çalışmadığını dahi anlayacak fırsattan mahrumduk.

Bu ülkenin kendini aşırı Türk görenleri de, kendini hiç Türk görmeyenleri de işte bu son 300-350 yıllık travmanın evladı. İnsanın büyümesi ancak bulunduğu dünyaya dair çalışan bir fikir edinmesiyle mümkün, ben neden buradayım ve bu toplumda ben kimim sorusunu makul ve dış dünyayla tutarlı olarak cevaplayarak büyüyebiliriz. Yoksa kendimizi bir o yana, bir bu yana atmak zorundayız. Türk kimliğini tamamen reddeden, İslam'dan soyutlamaya çalışan veya onu olunabilecek en üstün mevki olarak gören de işte bu büyüyememe derdinden mustarip. Ancak suçlu tabii ki onlar değil, zira insanın kendi başına bir kimlik inşası neredeyse imkansızdır. Dünyaya gelirsin, bir kimlik bulursun ve bu kimlik doğru ve tutarlı bir kimlikse sana faydalı olur, sen de ona faydalı olursun. Aksi halde kimliğinle kavga etmekle ömrün geçip gider. Nasıl bir kimlikse dindarı da, seküleri de, Türk kökenlisi de, Kürt kökenlisi de kimliğiyle kavga etmekten başka bir şey yapmıyor. Dünya bize, biz dünyaya uymuyoruz.

Bir noktada tarihi diyalektiğin süreçleri, tezlerimizi, antitezlerimizi, öksüz Türklüğümüzü, köklü Türklüğümüzü, dinsiz Türklüğümüzü, müslüman Türklüğümüzü, 4000 yıllık Türklüğümüzü, 100 yıllık Türklüğümüzü birbirine vura vura işe yarar ve kavgasız bir kimliğe dönüştürecektir. Bu arada bir miktar vatan evladı ben Türk değilim diye haykıracak, kaçacak, başka hikayelerin evladı olmaya çalışacaktır. Zaman akar, kimlik yolunu bulur, insanlar onunla kavga ettiğiyle kalır. Biz de o insanlara emperyal dişlerimizi göstererek gülümseriz.

[Demzen] #Türklük #kimlik #Türkiye #Osmanlı