Geçen gün bizim oradaki turist manavlarının birinde kiraz gördüm. İki çeşit. Şu ne kadar, bu ne kadar. Pahalı olanından yarım kilo istedim. Daha güzele benziyordu. İçkim yok, sigaram yok, arada kendime kiraz alabilirim bence.

Adam onbeş dakika POS cihazından parayı çekmeye çalıştı. Onu yaptı olmadı, bunu yaptı olmadı. Aklıma geldi, belki de bırakıp gitmeliyim, bu kiraz belki bu kadar parayı haketmiyordur. Yine de, işte, bir defa girdiğin yoldan kazık yediğin tam netleşinceye dek dönmemek gibi bir huyum olduğu için sebat ettim. Gereksiz bir sebat olduğunu eve gidince anladım.

Bir yaştan sonra mı böyle, yoksa zaten mi böyleydim bilmiyorum. İşlerin zorlaşması bende o işin hayırlı olduğuna dair inancı azaltıyor. Kiraz alırken aklıma gelen buydu. Kazık yiyorsun, emin misin, bak adamın cihazı da çalışmıyor deyip bırak.

Ağlayarak ama sen bırakıyorsun, bırakıyorsun diyen biri geldi aklıma.

Daha erken, daha net ve daha azimli bıraksaydım. Şimdi kendimi daha iyi hissederdim.

Hayat zorlukla dolu ve bunların önemli bir kısmının imtihan olduğunu düşünüyorum. Önemli bir kısmının imtihan olması bu imtihanların hepsini geçmeyi gerektirmiyor. Bazen imtihanı yarıda bırakıp çıkmak da o imtihanı kazanmak. Her zorluğu aşamazsın. Senin için olmayan kapıları zorlamamak da bir imtihan. Vazgeçmek de.

İnsan imtihan deyince sınav kağıdı önüne konmuş da alacağı not varmış gibi düşünüyor. Hayatın asıl imtihanı sorunun ne olduğunu bilememek.

[Demzen]