Bir psikolojik rahatsızlığın var mı? Gitsem muhtemelen birkaç tane çıkar bende. Deli numarası yapmayı öğrendim. Hayat daha rahat, daha düz. Sesler duyuyorum ve kendimle konuşuyorum, herkes beni takip ediyor gibi geliyor ve hiç kimse sevmiyor gibi, herkes seviyor ama kimsenin umurunda değilim gibi, ağaçlar bana selam veriyor, bulutlar bana göz kırpıyor. Ciddiye almıyorum.

Yaşadığım hayatı kimse yaşayamaz. Ciddiyetle aram bozuk. Hikaye kurmak ve daha güzel hikayeler kurmak ve bunu da hayatımla yapmaya çalışmak. Duyguların sevgi, mutluluk, hüzün, acı gibi içeriğine değil, derinliğine, sahiciliğine değer vermeye başladığım zamanlar. Delilik bu olsa gerek. Kolunda sigara söndürenleri anlayabiliyorum. Sadist ve mazoşistleri anlayabiliyorum. Kimlik anlatısının duyguları nasıl söndürdüğüne şahidim. Büyümek nedir? İnsanlara rasyonel bir kimlik anlatısı sürdürmeye çalışmak. 30 sene bunu kurmakla geçer, sonra da onu korumakla. Ben kendini, benliğini daima yıkan, her gün yıkan, her gün yapan, yeniden yapan, benliğini söküme uğratıp, yeniden yamalayan biriyim.

Değilim aslında. Arada düz bir insan olduğum da oluyor. Kalbim ve zihnim Allah'ın elinde.

E~ iyice delirdiğimden korktuğunu söyledi. İyice delirmemem için herkes duacı, eski sevgililer bilhassa. Sürdürmek istedikleri kimlik anlatılarına ters hikayeler anlatırsam kötü olur. Onların delirme lüksü yok. Benim var. Bu durumda onlardan bahsederek bir kötülük yapmış oluyorum. İnsanlar böyle şeyleri ciddiye alıyor. Hepimiz birçok hikayeyi idame etmekle meşgulüz. Delilik de böyle.

Tedavi olmak istemeyişim de bundan. Tedavi olacak da bir şey yok bence de, zaten, o kadar abartmayalım ama insanların çoğunun sahip olmadığı bir lüksü, bir şekilde uyuşmak yerine kabuklarını yara yara büyümek lüksünü, içine içine derinleşmek lüksünü neden gidip ucuz bir kimlik anlatısına değişeyim. Akıbetimin ne olacağını bilmem ama gerçekten delirirsem biri kolumdan tutup götürür herhalde.

Sabah yürürken uzunca bir aşk hikayesi yazmak istedim. Belki bir kitap. Yeraltından Notlar'a benzer bir şey. Okunabilecek kadar kısa olsun. İnsanlardan değil duygulardan bahsettiğim, geçmişin, olamayışların, çıkamayışların hesabını sorduğum, acizliği, dengesizliği, yokluğu, duygusal yoksulluğu hesaba çektiğim bir hikaye. Artık aşka sadece hikayede tahammül edebilirmişim gibi geliyor. Yazarsam geçer gibi. Takıntıları kelimeye dökünce sakinleşirim gibi.

Bunları yazdığım yerde tek ben oturuyordum. Yeni aldığım babalar günü hediyesi şapkamla. Bir kadın geldi, karşımdaki masaya oturdu, yüzü bana dönük. Şapkama mı aşık oldun, bana mı? Ruhumdaki acı mı sızıyor, kokusu mu geldi sana? Hikayemde rol almak ister misin? Kimsin nesin bilmiyorum ama beraber şu balkondan atlayalım mı?

[Demzen]