Hiç olmadığın kadar üzgün mü olacaksın bir süre? Değil aslında, abartma, kalem ve klavye tutacak kadar iyi. Zahmetsizce, klima altında yazarken iyi. Kendini serinliğe kaptırıp yazdan şikayet edenleri unutuyorsun. Dünya böyledir. Rüzgar hafif serin esinde yazı, hafif ılık esince kışı unutursun.

Gönlünün rüzgarları buz gibi.

İçimden çürük et kokusu geliyor. Öğlen yuttuğum eski kaşar hala buradayım diyor. Böyle bir hikayeye başlamak isterdim. Kaşardan gelen çürük kokusu. İçinden çürük et kokusu gelirken, karşındaki insana canlıymış gibi davranmanın ruhsuzluğu. Devamında canlılık elzem. İnsanlar hikayelerinde sadece canlılarla ilgileniyor. Ölülerin bir esprisi yok, kendilerini çürütmekten bile acizler. Hikayen olsun istiyorsan sen de canlan bakalım.

Arkadaşlıkların en iyisi birbirinin yaralarını sarabildiğin cinsten olanlar. Yaralarını göstermeye bile korkuyorken nasıl saracaklar Emreciğim.

Pardon, Eminciğim.

Birbirimizi nasıl tedavi edebiliriz? Bunu bekleyemiyorum, yaraların özel olmasından değil, bir kere anlaşılmayan insanın konuşmaktan korkması. Ya beni anlamaz veya daha kötüsü anlarsa?

Anlamazsa sorun yok da ya anlar ve yaraların düşündüğüm kadar derin olmadığını gösterirse. O zaman tedavi olmak veya yaralarımdan kurtulmak zorunda kalırım. Bir yolu da yeni yaralar açmak, kendine, daha derinden. Dünya drama sahnesi ve hepimiz burada bir hikayede rol bulmaya çabalıyoruz. Mutluluk rolleri az olduğu için mutsuzluk rolleri, en azından bir rolümüz olsun, hiç rolsüzlükten iyidir. Ölünce hiç rol veren olmayacak nasılsa?

Beynimi bir mengeneyle sıkıyor gibiler bugün. Geçeceğini biliyorum. Allah'ın yardımıyla bu sefer kaçmayacağım, oturup kanaya kanaya bekleyeceğim ve bu da geçip gidecek.

[Demzen]