Kanatlarım varmış gibi bir his. Oğlum düz tahtada yatmaya başladığımda ağzından bu çıkmıştı: Kanatların çıkacak.

Kanatlarım çıkmayacak. Buna alışacağım. Sabah kalktığımda aşk benim. benden öte aşk yok diyen bir ses bulacağım içimde. Bunun ne ve kim olduğunu, ne demeye çalıştığını anlamaya çalışırken zaman geçip gidecek. Yol benim. Benden başka yol yok diyen İsa'nın hallerini anlayacağım biraz. Kendin mi konuşuyorsun, içinden duyduklarını mı tekrar ediyorsun?

Sonra seni fazla ciddiye alan bazıları Tanrı'nın oğlu diyorlar. Benim bu işlere hevesim, insanların bilmedikleri konuları ne kadar abarttıklarına şahit olduğumda söndü. Kime havari oluyorsan peygamberin odur. Önemli olan peygamberlik değil, havarilik. Havarilerini bulamayan İsa'nın yeri tımarhanedir diyordu biri.

Kimin havarisi olmak seni sürüklüyor? Kim seni teselli ediyor? Yeryüzüne inmiş, suda yürüyüp, ölüleri dirilten bir derviş mi, sağ elime güneşi, sol elime ayı koysanız bir Allah'ın risaletinden vazgeçmem diyen Alemlerin efendisi mi, Tanrılara bile aydınlanmayı öğreten mustafi prens mi?

Hepsinin uzak geldiği zamanlar oluyor. Putperestin neden hemen burada, önünde bir tanrıya ihtiyaç duyduğunu anlıyorsun. Bir simge lazım, boşlukta durup ilham bekleyecek kadar gücün yok. Önüne çıkan ilk peynir parçasına tapmaya başlıyorsun.

Simgelerden, kelimelerden, seslerden arınmış bir ilahın insanlığın önemli bir kısmı için zor olduğunu keşfettim. Bu insanların bu kadar soyutluğa tahammülü yok. Dertleri kendi yollarında, bahçelerinde, işlerinde, karınları ve kalpleri ağrıdığında teselli verecek bir kudret. Senin Tanrı'ya tanrılık öğreten fikirlerinin bir önemi yok onlar için. Ayağı kırılmış, gönlü kırılmış, anasını toprağa vermiş adama söylemen gereken bir şeyler var ve bunları inanarak söylemelisin.

[Demzen]