Esatir bey o gün de hayatının aşkıyla buluşacakmış gibi giyinip evden çıktı. Ütüsüz tişörtlerinin birini çekiştirerek düzeltmeye çalıştı. Islak asınca zaten fazla buruşmuyorlar diye kendini teselli etti. Yürürken göbeğimi şişiririm, şu buruşuk kısımlar da düzelir.

Bir süredir kafa kırıklık derecesi kendisininkinden bir kademe daha aşağı olan birini arıyordu. İki kademe aşağıda olursa sıkılacağını, bir kademe yukarıda olursa da düz şizofren olacağını düşünmeye başlamıştı. Dünyaya adapte olmuş şizofren kadınlarla ilgili çeşitli hikayeler duyuyordu. Bir süredir hayallerini süsleyen bu kadınların hiçbir yerde bulunmayışından şüphelenmeye başlamıştı. Acaba kendini hapsettiği bu basit gerçeklikte yeterince kafası kırık kadın yok muydu?

Bunları düşünürken sabahları koşmasının bir süredir beyin kimyasını değiştirdiğini düşündü. Beynim gıdıklanıyor ve bunu izah etmek yerine kendimi sessize alıyorum. İnsanlar mundar. Benim kelimelerimi anlamaz.

İnsanlar derken aslında kadınlar mı demek istiyorsun dedi içindeki ses. Hayır, insanlar demek istiyorum dedi ona. Kendini kandırma dedi içindeki ses. Beyninin kimyası biraz daha güldü.

Yaklaşık dokuz ay önce içinde Türk kadını geçen bir tweet atmıştı. O zamanki sevgilisi içinde bu ibarenin geçtiği bütün konuşma, makale, gazete yazısı, serlevha, emlak ilanı ve bilumum yazılı metinleri üstüne alınırdı. Atatürk'ün Türk kadını en asil bir duygunun insanıdır sözü yazan bir tabelayı söküp eve götürmek istediği için gecenin bir vakti, bir okulun önünde kavga etmeye başlamışlar. Görenlerden biri adam kadını dövüyor diye polise haber vermiş. Esatir bey polis arabasını görünce refleks olarak kaçtığı için peşinden kovalamışlar. Sonunda dibinden köpek havlamaları gelen kör bir sokağa girmek istemediği için yakalanmıştı. İfadesinin ardından salıverilen Esatir bey, nezarette tanıştığı herkese köpeklerden mi, polisten mi daha çok korktuklarını sormuştu. Herkes köpeklerden demişti çünkü polis sizi en fazla bezgin bezgin dinlerken köpeklerin ısırması sözkonusu. Belki de bu köpeklerin salınık durmasının asıl sebebi demişti Esatir, bizi polislere kendi isteğimizle teslim olmaya zorlamak. Yoksa kaçardım ben oradan, köpekler olmasa kaçardım.

Memleketin asıl muhafızları it köpek sürüsü.

O olaydan sonra Türk kadını ile yine barıştılar. Kız tabii ki suçu üstlenmedi. Gidip de polise bu adam beni dövmüyordu demedi ama Esatir bey yatarken yastığı ısırdığı bir yalnızlık krizi esnasında mesaj attığı zaman onu ne kadar özlediğini yazdı. Esatir çabuk unutmasıyla meşhurdur. Polisin ne kadar yıldırıcı bir insan olduğunu anlattıktan ve olayın suçlusunun her zamanki gibi Esatir olduğunu kabullendikten sonra yeniden o kadar enteresan olmayan mutat kavgalarına başladılar.

Esatir bey hep yazar olmak istemişti ama bunu sadece istemişti. Yazar doğmak istemişti daha doğrusu. Ona birileri hep yazar muamelesi yapsın, fikrini sorsun istemişti. Onu televizyona çıkarsınlar ve ünlü Türk yazarı muamelesi yapsınlar istemişti. Bu isteklerinin gerçekleşmesi için yazı yazması gerektiği gibi bir gerçekle karşılaşması onun en büyük hayalkırıklığı olmuştu.

Bir keresinde bu hayalini Türk kadınına anlattığında, tezelzül ve telezzüz kelimeleri arasındaki farkı sormuştu. Türk kadını böyle kelimeleri öğrenmeyi severdi. Öğretmeyi de severdi ama Esatir bu iki kelime arasındaki farkı altı ay boyunca öğrenemedi. Türk kadını da ona senden yazar falan olmaz, daha iki kelime öğrenip de cümle içinde kullanamıyorsun demişti.

Esatir bunu hatırladıkça Türk kadınını affedemiyor ve hala bu kelimelerin ne anlama geldiğini merak ediyordu. Yazar olmak bu kadar zor olmamalıydı.

[Esatir] #hikaye