Bundan sonra günlük link ve bulduğum bilgileri, bir sayfalık bir yazıda toplayayım, bunlar da gazete olsun. Bahtsız dünyamdan haberler.


Hayko Bağdat'ın Muharrem İnce hakkındaki yazısını okudum. Bazı yerleri gıdıklanarak, bazı yerleri acıyarak okudum. Türk muhalefetinin neden 16 senedir iflah olmadığının yazısı.

Mesele Muharrem İnce meselesi değil, aslında onun da şahsen yapabileceği pek bir şey yok. Bir daha genel başkanlığa heves edemeyecek hale gelsin, tasfiye olsun gitsin diye aday yapıldı. Kazanmasını beklemedikleri gibi, istemiyorlar da. Seçimi kazanırsa, CHP genel başkanı olmayı da haketmiş olacak ve CHP'liler bunu istemediklerini birkaç ay önce gösterdi. Onun için mevzu, yüksek bir oy alıp, elimizden geleni yaptık deyip sonraki seçime kadar kaybolmak. Halkımız da bu beden dilini okuduğu için muhtemelen ilk turda kazanan belli olacak.

Bununla beraber, kaldıysa Türk solunun ne hale geldiğini ve öğrenilmiş çaresizliğin boyutunu göstermesi bakımından ilginç bir yazı. Yazık desem, ülkeden kopukluklarıyla bu hale kendileri geldi. Türk solunun Kürtçülüğe stepne olması gerekmiyordu, Kürtlerin uluslaşma süreci neticede milli bir süreç ve Türk solunun, hem solcu, hem Kürt milliyetçisi olmaya çalışması, sonunda acayip bir chimera ortaya çıkarmış.

Türk solunun Kürtlere bakışında bir suçluluk ve aşağılık kompleksi var. Zengin birinin fakirlere karşı duyduğu aşağılık kompleksine benzer bir kompleks güdüyor, Türk solu. Kürtlerin derdi ise uluslaşmak ve devlet kurmak. Türk solunun ve Kürt milliyetçilerinin tamamen farklı dertleri olduğunu kabul etmek çok mu zor, bunu da naçizane ben anlamıyorum.

Kürtler, Türklerin 100-150 sene önce tamamladığı uluslaşma sürecini yaşıyor, Türklerin derdi ise başka şeyler, mesela devlet. Kürtler bir devlet sahibi olmak istiyor, Türkler kendi devletlerinin ne kadar büyük bir yük olduğunu düşünüyor. Bu iki topluluğun arasında kuşak çatışması var, biri diyelim büyümüş, ev bark iş sahibi olmuş biriyse, diğeri öğrenci hala. Bunların ikisi sanki aynı dünyanın dertleriyle meşgulmüş gibi habire konuşuyor, dertleşiyor, ortak hareket ediyor ama dünyaları tamamen farklı, birinin derdi mezun olmak, diğeri patronlarından şikayet ediyor. Aynı evde yaşayınca, dertler de aynı sanıyorsun ama öyle bir durum yok.

Türk solunun Kürtlere yapacağı en büyük iyilik, onların kendi dertlerini çözebileceklerini kabul edip, rahat bırakmak. Kürtler bir zaman mezun olduğunda artık aynı evde yaşamak istemeyecekler, o zaman Türkün solcusu da, sağcısı da aynı gelecek.


Kriptoparaların ticaretiyle uğraşanlar için robotlar varmış. Bunlara otomatik kurallar veriyorsunuz, alım satımı kendileri yapıyor. Bunlardan biri Zenbot. Artık ticaret de böyle, program yazıyorsun, robotlar senin yerine alım satım yapıyor. Milisaniye ölçeğinde menkul kıymet ticareti yapanlar var ve bunun neresi ticaret, pek de bildiğimi söyleyemem.

Bu işlerle uğraşmaya başlasam, size daha ilginç bilgiler verebilirim. Diğer söylediklerimi popülerleştirmek için şekere bulamak anlamında paraya bulamak.


Teoride bir şeyi bilirsiniz ama çalışmaz. Pratikte bir şey çalışır ama neden olduğunu bilmezsiniz. Programcılar teori ve pratiği birleştirir, hiçbir şey çalışmaz ve neden çalışmadığını bilmezler.


Işık hızının hızlanıp yavaşlamasında nasıl fiziksel etkiler olacağına dair bir oyun:A Slower Speed of Light


Beyindeki düşünce üreten veri yapılarının sürekli (continous) mu, sepetli/kesikli/ayrık (discrete) mi olduklarını araştırmışlar. Daha çok ayrık olduğu ortaya çıkmış. Ufak bir çalışma tabii ama şahsi gözlemlerimle de uyuşuyor.


Bir ırmağın kıyısında yeterince oturursan, düşmanlarının cesetlerinin önünden yüzerek geçtiğini görürsün. Bir Çin atasözüymüş. Burada bahsedilen düşman herhalde insanın kendi içindeki düşmanları. Yeterince oturursan kötü özelliklerinin döküldüğünü görürsün, anlamında. Oturmak da bizde meditasyon denen fiil tabii, dağ gibi oturmak.

[Yeni Yazılar]