Restorana girmemle kızın telefonunun çalması aynı dakikaya denk geldi. Karşısında çekingen oturan bir adam vardı. Kızın Farsça konuşmasını anlamadığını farkettim. Kız çok önemli konulardan bahseder gibi hararetle konuşuyor, bütün restoran da onu dinliyorduk. Biraz sonra dönüp dönüp bakmamdan rahatsız olduğumu anlayıp dışarı çıktı.

O sıra söyledikleri dürümler geldi. Adamla gözgöze geldik. Garsonu çağırıp bana da şu dürümden getir dedim. Kız hala dışarıda konuşuyordu. Hanım kızımız yemeyecekse, bunu alabilirim, konuşması uzun sürecek gibi, sen ona tazesini hazırlarsın.

Garson adama baktı, adam olur der gibi başını salladı. Sağolasın, işi biraz uzun gibi duruyor dedim gülerek. Hem soğumamış olur. Sen de başla bence.

Oğlan dışarıdan hala sesi gelen kıza baktı. İlk veya ikinci buluşmaları olmalıydı.

Hayırlı olsun dedi. Sanırım yakında hayırlı bir iş var.

Dürümü ısırmışken bana baktı. Başını iki yana salladı.

Düğün hazırlıklarından bahsediyor da hanımefendi, ben de sizinki sandım dedim.

Dürümün lokmasını kopardı, çiğnedi, çiğnedi, ağzında büyüyor gibiydi. Ben bilmiyorum Farsça dedi, ağzı dolu. Ayrandan bir yudum aldı. Yüzü kızarmıştı.

Haa dedim. Hayli heyecanlı düğün planları yapıyorlar, sanırım arkadaşlarına anlatıyor, düğünde yakut kolye aldıracakmış.

Oğlanın yüzü biraz daha kızardı. Ben de kendi dürümümü ısırdım.

Bizimki o kadar ciddi değil ya dedi.

Hmm, karıştırmış olabilirim tabii dedim. Oğlan kızı izlemeye başladı. Kız kahkahalar atıyor, bağırarak bir şeyler anlatıyor, heyecandan bir o yana bir bu yana yürüyerek konuşuyordu.

Tekrar bana baktı. Ben de telefonla ilgilenmeye başladım.

Bir şey sorabilir miyim dedi.

Ee, evet, tabii dedim.

Gerçekten emin misiniz düğün hakkında konuştuğundan?

Anlattıkları düğünle ilgili, biraz önce arkadaşlarına Tahran'daki bir eğlence yerinden bahsetti. Düğünden sonra orada bir parti yapacakmış. Onlarda underground yer çok, malum.

Yani, kendi düğününden bahsediyor, değil mi?

Öyle görünüyor dedim.

Peki, teşekkürler dedi.

Kafasındaki kımıl kımıl düşüncelerin rahatsızlığı yüzünden anlaşılıyordu. Ben yine telefona döndüm. Kızın konuşması bitmiyordu. Kızın söylediklerinden en fazla üç kelime anlamıştım ama bu kadar uzun telefonda konuşan bir kızla evlenmemesi zaten hayrına olurdu.

Sesini yükselterek ortada bir şey yok daha dedi. Şaşkınlık öfkeye dönüşüyordu.

Delikanlı dedim, şu masaya gel de iki kelime edelim seninle.

Hızlıca karşımdaki sandalyeye oturdu.

Bu kadınlar böyledir. Sen daha adını hecelerken, düğün planları yaparlar. Kulağım ağır işitiyor ama duyduklarım bana yetti. Zaten telefonda bu kadar uzun konuşan birinden sana hayır gelmez. Planları duysan arkana bakmadan kaçarsın.

Yüzündeki ifade buna hazırlandığını gösteriyordu.

Eğer evlenmek gibi bir niyetin yoksa, yaşın daha genç, zaten neden evleneceksin dedim. Güldüm gözlerinin içine bakarak. O gülmedi. Başı eğik gibiydi.

Ben senin yerinde olsam yemeğin parasını öder, şu kapıdan çıkar giderdim. Gözlerine baktım, kararsızlık okunuyordu.

Öyle mi yapardın dedi kısık bir sesle.

Evet, evet. Şöyle düşün, eğer seni seviyorsa zaten bu yaptığının yanlış olduğunu anlar. Sevmiyorsa da ondan kurtulmak için tam vakti.

Dönerse benimdir diyorsun dedi.

Eh, evet, dönmezse de zaten kurtulmuş olursun.

Kızın kahkahaları hala çınlıyordu.

Tamam dedi. Ben de zaten o kadar hoşlanmadım. Gözünde kararlılık. Garsona döndü. Hesap dedi. Garson da hemen iki Adana dürüm, iki ayran mıydı dedi, bana bakarak. Evet, evet dedi. Ellidört lira. Cüzdanından ellibeş lira çıkartıp masaya bıraktı. Masasından telefonunu aldı. Kıza son bir defa baktı ve diğer tarafa bakan kapıya doğru sessizce yürüdü. Kapıdan çıkarken başını yine eğdi ve koşar adım uzaklaştı.

Ben dürümü yemeye devam ettim. Dürüm bitip de ayranın son yudumunu içerken kız geldi. Garson da kızın dürümünü getirdi. Ben de yerimden kalktım. Garsona hesap tamam, değil mi dedim. Tamam dedi başını sallayarak. Hadi, hayırlı işler diyerek az önce çocuğun hızlıca çıktığı kapıdan çıktım.

Dönüp kıza baktığımda telefona öfkeli öfkeli bir şeyler yazıyordu.

[Hayyale] #evlilik