Kötü biri olmak istemiyorum. İyi biri olmak da istemiyorum. Biri olmak istemiyorum. Bir kişi olmak dar geliyor.

Kötülüğün ve iyiliğin nasıl da göreceli olduğundan bahsetmeyeceğim, buna inanmadığımdan değil ama görelilik dediğimiz de bir merkeze ihtiyaç duyduğundan. Göreceli diyorsanız, değişen bir merkez var, ona göre diyorsunuz, ben bir merkez olduğundan da emin değilim.

Konuşurken bir persona oluşturmak zor geliyor dedim, istersen, istediğin durumlarda belli kişiliklere bürünebilirim ama bunların ben olduğu konusunda emin olamayız. Ve bu sebeple olacak, geçmişte yazdıklarımı karıştırırken bulduğum bu biri olmak istemiyorum sözünde akan kokuşmaz tınısı buldum. Akıyorum, elini tutuyorum, ve sen elimi tutmak istiyorsun ve yok işte orada el, akıyorum ve set çekmek, bir yerden bir yere götürmek, bir bahçeyi sulamak veya dolapta dondurmak istiyorsun, akıyorum.

Debisi yüksek olmayabilir, farkında bile değilim, belki bir göl gibi görüyorsun, belki zamanın ötesinden beri aynı yerde duran biri gibi. Analojiler akıyor bir yandan da, gözlerimden ve ellerimden havalanan kuşlara işaret edip bak buna benziyorum diyorum. Ayaklarım bazen balık oluyor, onları tutmak ve pullarına bakmak için geziyorum.

Kendimi bildiğim zamanlardan beri yorgunum. Bu yorgunluğun sebebi de durmayan bir akış, herhalde. Sen burada sanıyorsun, ben belki oradayım, belki hiç burada olmamıştım.

[Levha]