Hayat tarzları nasıl yarışır?

Ben ideolojilerin belirleyici olduğuna inanmam. İdeolojilerle meşgul olan insanlar, dünyayı ideolojilerin yönettiğini düşünür, yazılımcıların dünyayı yazılımın, finansçıların dünyayı finansın, askeri teknokratların dünyayı silahların yönettiğine inanması gibi, ideologlar da dünyayı ideolojilerin yönettiğine inanır.

Ben dünyada asıl yarışanın hayat tarzları olduğuna kanaat ederim. İdeolojiler, düşünceler bunun maskesidir. Silahlar hayat tarzlarına serbestlik üretmek için vardır, hayatın nasıl başlayacak, nerelerde ne yaparak geçecek ve nasıl bitecek? Bunları belirleyen temelde hayat tarzıdır. Sabah kalkınca ne yapacaksın, evinden çıkıp nereye gideceksin (veya evinden çıkacak mısın?) ve akşam nereye gidecek, kiminle ne yapacaksın?

Dünyayı eline almış Kapitalizm, insanların geneline belli bir hayat tarzı vazeder. Sabah kalkarsın, traş olur, makyaj yapar, giyinir işe gidersin, orada makine için faydalı olduğuna inanılan ama çoğunlukla sadece canın sıkılıp da kendini gereksiz hissetme diye uydurulmuş bulunan işleri yaparsın. Akşam gelirsin, televizyon seyreder veya kitap okursun, medeni durumuna göre değişiklik gösterebilen faaliyetler yaparsın ve gün biter.

İnsanların değerini bu rutinde ne kadar etkili oldukları belirler. Makinenin ne kadar değiştirilebilir bir parçasısın? Ne kadar alternatifin var? Sen olmasan makine yerine bir parçayı ne kadar zamanda bulur? Bulabilir mi?

Bu makinede herhangi bir kutsal yoktur, istediğini söyleyip, düşünme özgürlüğüne sahipsin. Makinenin temel işleyişine müdahale etmediğin sürece bir tehdit olarak görülmezsin. Makine zaten sağlam ve esnek, neredeyse organik bir makinedir. Sen ona müdahale etsen de kendini tamir edebilir. Zaten o kadar büyüktür ki, eğer tepelerde bir yerde değilsen, müdahalelerin sinek ısırığından öteye geçmez.

Bu organik ve kendini düzelten sistemin temelinde de yarış vardır, makine kendi parçaları arasında bir yarışma düzenler ve kendine en uygun parçayı ödüllendirir. En uygun parça illa en zeki demek değildir, en zengin demek değildir, en becerikli demek değildir, tek kriter makinenin o pozisyon için uygun bulmasıdır. Bu nedenle insanlar birbirine bakıp, bu adam o pozisyonda olmayı haketmiyor diyebilir ama makine için hak diye bir kavram yoktur, uygunluk vardır ve bazen aptal olmak daha uygun olmaktır.

Bu durumda yaşayan tek kültür makinenin kültürü olabilir. Eski zamanlarda, henüz bu kadar büyük bir makine yokken, makineler kabileler ve hanedanlar eliyle şekil bulurken, insanların farklı hayatlar yaşaması daha mümkündü. Hepimizi yeknesak ve değiştirilebilir parçalar yapmaya karar vermiş bir yarışmanın içine düştük ve bizim için ağırlık yapan kültürlerimizi bırakmak ihtiyacı duyuyoruz. İnsan olduğumuz için bu süreç tabii ki yavaş ilerliyor, nesilden nesile daha iyi parçalar oluyoruz, makinenin dışına çıkmaya daha çok korkan ve makinedeki mertebesini daha çok önemseyen parçalar. Yine de gidişatı görmek mümkün.