Acının ikna ettiğidir.

İki sabahtır acıyla uyanıyorum. Geçeceğini bildiğim bir acı. Geçeceğini bildiğim halde, kafatasımın içinde, tepeye doğru bir yerde duyduğum acı.

Kalp acısı değil, beyin acısı.

İngilizce'de misfit bir yere uyamamış demek.
Uyumsuz ama (benim nazarımda) kötü bir uyumsuzluk değil. Bulunduğu mekana, topluma, değerlere uyamamış olmayı uyamayanın değil, o mekanın, toplumun, değerlerin bir meselesi görmeyi tercih ediyorum. Misfitlere saygım var. Kendim de bir misfit olduğum için olabilir.

Beyin acısı da bununla ilgili. Misfitliğin idrakinin getirdiği acı. Asla başkaları gibi olamayacak olmanın getirdiği.
Mevzu bir kalp meselesi olduğu halde, acıyı tepemde hissetmemin sebebi de bu olmalı.

Bir süredir insanları kendimden korumak gibi bir vazife edindim. Kendimi de insanlardan korumuş oluyorum bir yandan ama insanların kendilerinden korunulması gereken bir şey olduğunu ikrar etmek yerine, onları kendimden korumak daha iyi. Kendimden korumak, zira bir ego vitamini de içeriyor. O kadar tehlikeliyim ki kendimden koruyorum.

Ancak asıl meselem sıkılmak. İnsanları kendimden koruyorum, bu doğru, çünkü çoğuyla uyumsuzum. İstedikleri hayatla benim istediğim hayat arasında kapanması imkansız uyumsuzluklar var. Günde 18 saat çalışabilse memnun olacak bir adamın, mutluluğu eğlencede arayan insanlardan sıkılması normal geliyor. Anormal olan bunu korumak diye bir bahanenin ardına saklamaya çalışmak.

Maksadım korumak değil aslında, unutmak. Dünyada benden başkaları da olduğunu unutmak. Çalışmanın da amacı bu belki. Belki unutmanın amacı çalışmak. Her iki durumda da o an yaptığım işten başka bir dünya olduğunu unutmaya çalışıyorum.

Dinlenmek de, eğlenmek de, sabah yaptığım spor da, öğleden sonra yediğim yemek de aslında bu çalışmayı sürdürebilmek için. Durduğum zaman bile, zihnim artık kelime veya program üretemez hale geldiğinde bile bir sonraki çalışma için hava almaya çalışıyorum. Çalışmak değil de durmak daha yorucu.

Ancak bir mesele şu: Bu ölçüde çalışmak sağlıklı değil. İnsanım ve insanın eksiklerinden biri tanrı olmaması. Sosyal bir hayata da ihtiyacı var. Sevmeye, sevilmeye, anlaşıldığını hissetmeye, doğrulanmaya, kabul edilmeye, bir yere ait olduğunu hissetmeye de ihtiyaç var. Sağlık hakkında okurken yalnızlığın da mesela sigara içmek kadar sağlıksız olduğunu öğreniyorsunuz. Bunu hissetmek de mümkün zaten, yıllardır süren kendi başına yaşama konusundaki tecrübemle de bunu kabul edebilirim. Evde sevdiğim biri olduğunda daha mutluyum.

İçimi bir o yana, bir bu yana çekiştiren şey bu: Bir yandan kendini unutacak kadar derin çalışmak istiyorum, bir yandan da sair şekilde sosyal biri olmak. Bu ikisi çatışıyor, çünkü insanların sosyallik anlayışının ekseriyeti beni sarmıyor. Yoruluyorum. Sıkılıyorum.

İşte acının asıl kaynağı bu. Kendimi bir yandan sıkılmaktan, bir yandan yalnızlıktan korumak için atmadığım takla kalmıyor. Evlenmek bile bu taklalardan biriydi ve bu yüzden neredeyse boynumu kırıyordum.

Bu denklem kafamda bir o yana, bir bu yana sallanıp duruyor. Çözümsüz bir denklem. Şimdiye kadar çözümünü bulamadığım bir denklem.

[Menfez] #acı #çalışmak #iş #misfit #yalnızlık #duygu