Dün bahsettiğim Achievement Habit kitabında Buridan'ın eşeği örnek veriliyor. Çok susamış ve çok acıkmış bir eşek, su ile saman arasında karar veremediği için ölüyor. Adam, kararların çoğu karar almamak kadar önemli sonuçlara yol açmaz demek için anlatıyor bunu. Kendisine doktoraya başlayıp başlamamasını soran öğrencisine başlarsan sonra ne yapacaksın, sonra ne yapacaksın, sonra ne yapacaksın... diye sormuş. Sonra başlamazsan ne yapacaksın, sonra ne yapacaksın, sonra ne yapacaksın... diye de sormuş. Her iki soru silsilesinde de nihayetinde ölüm var. Neticede öleceğine göre, bugün aldığın karar o kadar da önemli değil gibi bir yere getiriyor.

Buna benzer bir soru silsilesini çocukluğumda ölümün tek gerçek olduğuna dair bir meselden hatırlıyorum. Ölümden sonraya hazırlanmaya salık veriyordu. Cumhurbaşkanı da olsan sonrasında ölüm var, o halde ölümden sonrasına hazırlanmak gerekir.

İnsanların ölümü yorumlayış biçimlerinin farklılığı ilgimi çeker. Eğer bu dünyadaki sayılı gününün bir daha gelmeyeceğini, ölüp gideceğini düşünüyorsan, ölümün sana hatırlattığı şey daha çok eğlenmek, daha çok görmek, daha çok gezmek olacaktır. Eğer ölümden sonra bir hayat olduğuna inanıyorsan, bu dünyadaki hayatının ona hazırlık olması gerektiğini düşünürsün. Ölüm aynı ölüm, ama sana ve bana tamamen farklı şeyler anlatır.

Bu sebeple ölümü hatırlamanın kendisi o kadar da net bir ahlak sunmuyor. Öleceğim, evet, so what?

Ölüm bize her an yaşadığımız geçiciliği hatırlatmak için kullanılabilir. Her şey geçicidir, sen de geçicisin, ben de geçiciyim. Duygular geçicidir, aşklar geçicidir, nefretler de öyle. İnsanlar ve onların kurdukları her şey geçicidir. Onların değer verdikleri, onların sevdikleri, sevmedikleri, bildikleri, bilmedikleri... Neyzen'in de dediği, kürre-i alem de geçer.

Bizim bu dünyadaki asıl korkumuz, bütün ölüm hikayelerinin çarpıcılığı ölüm fikrinden değil, geçicilikten kaynaklanıyor. Derdimiz ölümü hatırlayıp daha iyi yaşamak değil. Geçiciliğe karşı bir şekilde korunmaya çalışıyoruz.

Derdimiz bu geçiciliğin aslında geçmeyeceği, kalıcı olacağımızı hikayeleştirmek. Ahiret buna yarıyor, güzel deneyimler biriktirmek de, yeryüzünde bir eser bırakmak ve sair değer sistemlerinin pazarlandığı yer buraya çıkıyor: Bunu yaparsan geçmeyecek.

Doktorayı yaparsam geçmeyecek. Kitap yazarsam geçmeyecek. Dünyayı dolaşırsam geçmeyecek. Meşhur olursam geçmeyecek. Zengin olursam geçmeyecek.

İnsanların hayatla kurdukları münasebet, geçiciliğe karşı nasıl mücadele ettikleriyle ilgili. Çocuk üreterek de mücadele edebilirsin, müzik üreterek de. Kendini büyük bir değerin parçası sayarak da mücadele edebilirsin. Kendini dünyanın merkezine koyarak da.

Ben geçicilikle onu kabul ederek mücadele etmeye çalışıyorum. Kendimi geçiciliğe alıştırarak. Hepsinin bir gün geçip, geride iz bırakmayacak kadar gideceğine. Benim de, sevdiklerimin de, çocuklarımın ve onların çocuklarının da, bugün bildiğim her şeyin, sevdiğim herkesin, içinde yaşadığım şehrin, konuştuğum ve yazdığım dilin... Hepsinin geçici olduğunu kabul ederek.

Bu beni Nihilist yapıyormuş, ilk duyan böyle diyor. Halbuki iyilerin geçeceğini görüp korkuyorsan, kötülerin geçeceğini de görüp sevinebilirsin. Dünyam sadece iyiliklerden oluşmuyor. Onları bozan pek çok kötülüğü de görüyorum. Bunların da geçeceğine inanarak.

Geçiciliğin farkında olmak, Nihilizmi değil, anda bulunmayı teşvik etti. Anda bulunmaktan sıkılıyorsam asıl mesele budur. Gerçekten ne istediğime bakıyorum. O an bunu mu yapmalıyım, buna bakıyorum. Neye geçmeyecek demeye çalışıyorum, buna bakıyorum. Sonra onun da, sıkıntının da, geçmişin de, geçmişi hatırlayanın da, geleceğin de, geleceği hayal edenin de, şimdinin de, şimdiyi bilenin de geçeceğini düşünüyorum.

Hayatın andan ibaret olduğuna da inanıyorsanız, kalıcılık bir kavga meselesi olmaz. Bir şeyler gelir ve gider. Bunların bazısı iyidir, bazısı kötü. Bazısından iradenle uzaklaşırsın, bazısı senden uzaklaşır, bazısından kaçmaya imkan bulamazsın, bazısı seni hapseder. Bunların hepsi geçicidir. Ne varsa, o kadar. Hapisteysen hapistesin. Zirvedeysen, zirvedesin. Keyifliysen, keyiflisin. Üzgünsen, üzgünsün. Bu duyguları ve durumları andan çıkarıp genişletmeye gerek yok. Anı alıp sonsuza sündürmek de geçer ama bu kırılgan benlikle yaşamayı unutursun.