Darbe girişiminden iki ay önceki bir yazıda FETÖ hakkında şöyle demişim:

Şahsen bu zamana kadar, The Cemaat mensubu, muhibi vs. olup da, bunu açıkça ikrar eden kimse görmediğimi farkettim. Dünyada saçma sapan şeylere inanan pek çok insan var ve bunların inançlarına (elimizden başka bir şey gelmediği için) saygı duyuyoruz. Cemaat mensubu da açıkça her neye inanıyorsa, Fethullah Gülen'in veya kendi cemaatinin ne olduğuna inanıyorsa, bunu açıkça dile getirmeli. Ama buna hiç rastlamadım. Bu adamın kurtarıcı mı, mehdi mi, mesih mi, ne zıkkımsa ne olduğuna inandıklarını bilmiyorum.

...

The Cemaat ve FG de böyle. Ona dair inançlarını sorduğunuzda, şöyle hizmet etti, böyle okul açtırdı, şöyle kitap yazdı falan diyorlar. Ancak duydukları ihtiram, bunların toplamından daha fazla ve bunları yapan diğerlerine o kadar da büyük saygıları yok. Burada hocaefendi için başka inançlar devreye giriyor. İneklerin Brahma'nın ve diğer tanrıların avatarı olduğuna inanan Hindu gibi, aslında cemaatçi de FG ile ilgili açıklamadığı bir inançla başlıyor. Ancak bu inancı zahiren savunması mümkün olmadığı için, onun faziletlerini anlatmaya koyuluyor.

Yazarken yazarken farkettim ki, Hinduların ineklere bakışıyla, Cemaatinin Gülen'e bakışı neredeyse aynı. Karakterindeki o vericilik, o sakinlik, o geviş getiriyormuş gibi vaazlar ve salına salına yürümesi... Acaba, acaba Brahma'nın avatarı mı kendisi?

Örgütü neden sevmediğime dair düşünürken asıl meselenin asla güven duyulamaz karakterleri olduğuna kanaat ettim. Konu demokrasiye kastetmeleri veya politik olarak şu fikri desteklemeleri ve hatta Amerikan ajanı olmaları bile değil. Fikren başka bir yerde durabilir, başka idealler güdebilirler. Politik avantaj sağlamak için yalan, hile ve desise de kullanabilirler. Politikaya bulaşıp da yalansız kalmalarını beklemem zaten. Onları bir okumuşlar mafyasına dönüştüren kültürel ve sosyal saikler, onları ezdiğimizde başkalarını onların yerine geçirecekti. Nitekim öyle oldu.

Bununla beraber beni FETÖ'den münhasıran tiksindiren şey liderleri hakkındaki inançlarının tam olarak ne olduğunu bilemeyişim. Düşman olarak gördüğünle savaşırsın, sonunda ya kazanırsın, ya kaybedersin. Harpte her ikisi de vardır. Eğer düşman da kaybedebileceğine inanıyorsa savaş bir yerde biter. Ondan sonraki savaşa hazırlanıncaya kadar barış devam eder ve kaybeden kaybettiğini, kazanan kazandığını bilir. Düzen o şekilde kurulur.

FETÖ'deki durum ise böyle değil. İnançları hiçbir zaman kaybetmelerine izin vermediği, liderlerinin Brahma'nın avatarı veya Mehdi ve Mesih karışımı bir şey olduğuna inandıkları için kaybetmeleri mümkün değil. Ölseler de kaybetmiş olmuyorlar.

Onun için herhalde, bir defa o tozu yutmuş biriyle asla güvene dayalı ilişki kuramıyorum. O tozu yutmuş biri, genelde hangi durumda ne söylemesi gerektiğini, ne kadar kabul edip, ne kadar inkar etmesi gerektiğini bildiği ve tüm hayatına FETÖ lensiyle baktığı için tabii ki durumun gerektirdiği şekilde konuşacaktır. Bu da benim duymak istediğimi söylemek, gerekirse Gülen'in yedi ceddine sövmek olabilir.

Darbeden sonra hukuken haksızlıklar yapıldığının farkındayım. Bununla beraber buradaki kafayla ve inanç sistemiyle bürokrasinin başka ne şekilde mücadele edebileceğini bilmiyorum. Buradaki inanç sistemini herhangi bir inanç gibi görüp, yaptıkları her şeyi o inancın etrafında ören insanların sadece düşüncelerinden dolayı yargılandıklarını söylemek de onların hedefi için kendini kullandırmak oluyor.

O halde nasıl geçip gidecek bu? Ölecekler. Batıl ve temelsiz fikirleri de onlarla beraber geçip gitmiş olacak.