Çocuklarla geçirdiğim 48 saat boyunca ne program, ne yazı yazmak aklıma geldi. Onlarla da özel bir kaliteli zaman geçirdiğimden değil. Normal bir hafta sonu. Aynı ortamda bulunmak yeterli. Yazı inhibitörlerim benim.

Veyahut onlardan ayrı kaldığım için yazıyorum. Teselliyi yazıda arıyorum. Bu aksinden yorumu sadece onlarla ilgili değil diyerek kabul edebilirim. Bir şekilde hayata tutunmak, yalnızlığını, dargınlığını, şaşkınlığını pozitif bir şeye çevirmek için yazıyor insan. Girdiler ne? Yıllar boyun edindiğim acı birikimi. Ulaşamamış, yapamamış, edememiş olmanın birikimi. Bundan ne olur? Ne yapabilirsin daha fazla?

O yüzden, yazının çocuklardan ayrı kalmanın da bir parçası olduğu genel ayrılık halinin bir tesellisi olduğunu kabul edebilirim. Mutlu olsaydım yazmazdım. Mutluluğun yazılacak bir tarafı yok. Kendi kendine akıp gidiyor.

Mutsuzluk derken depresyon gibi çıkamadığım bir bataktan bahsetmiyorum. İçine çeken ve birinden el beklediğim. Böyle bir beklentim de yok. Gelsin biri beni kurtarsın gibi bir dünyada da yaşamıyorum. Ben kendi çukurumdaki çamurdan, yapabildiğim kadar kerpiç yapıp, o çukuru biraz daha muntazam bir su kuyusuna çevirmeye çalışıyorum. Beni bu çamurlu düşüncelerden, yaz diyen ve kafamın tepesinden, kalbime doğru inen o histen kurtarmak isteyen birisi olsa reddederim. Kendi içimde acıyı yazıya çeviren bir formül bulmuşum, iyileşmek için onu kullanıyorum. Acı olmasa bu tepkime ortaya çıkmaz. Daha büyüklerine merak duymasam da kurtulmak istediğim bir dert mi, hayır.

Geçen bir yerde gördüm. Kafka acı çekmeseydi yazabilir miydi? Bugün olsaydı, bir doktora gidip iki Xanax alsaydı Dönüşüm hala yazılabilir miydi? Dostoyevski bir yandan antidepresana devam edip, bir yandan Yeraltından Notlar'ı ortaya çıkarabilir miydi? Bunlar bana imkansız geliyor. Bu gibi çözümler acı ve çaresizlikle kendi başetmeyi öğrenememiş veya benim bilmediğim ölçüde derin çaresizlik durumlarında kullanılır. Makul. Çoğu insan geçerli bir çözüm kimyasal olabilir. İnsanların çoğu antidepresan almayınca Kafka olacak insanlar değil. Ben de değilim. Benim adım ve şaşkınlığım başka bir şey. Kendimize böyle yalanlar söylemeyelim.

Benim şaşkınlığım ve çaresizliğim neden? Bugün mesela Knuth'un ChatGPT deneyini okudum. Bir yandan yapay zeka gelişmelerini takip ediyorum, bir yandan Türkiye siyasetini, bir yandan dindarlıkla, Allah ve kaderle ilgili dertlerim var. Saramago'nun Kabil'ini okumaya başladım, kötülük meselesi yine karşıma çıktı. Bir adama kötülük yapma imkanı vermek de kötülükse, vermeyebileceği halde bize kötülük yapma imkanı veren, bizi yaratmamakta özgür olan Tanrı da en az bizim kadar kötü olmuş olmuyor mu?

Buna Tanrı iyi olmak zorunda değil diye cevap verirdim. Bu cevap baki. Yani bizim Allah tasavvurumuzun namütenahi iyi olması kendi cehaletimizden kaynaklanıyor olabilir. Yine de iyi olmayabilecek bir Tanrıyla muhatap olmanın hayatta bir miktar stres yarattığını da itiraf etmem lazım.

Bunun üstüne insanın özgür iradesinin zaten varolmadığına iyiden iyiye ikna olmaktayım. Kelam ekollerinde cebriyye diyorlar. Özgür irade yok. Yukarıdaki mesele: Bana bu iradeyi veren Allah, bu iradeyi istediği şekilde yönlendirebilecek ve onu kullanmamı istediği gibi şekillendirebilecekse, istediği zaman kısıtlayabilecekse ve bazı durumlarda kısıtlamıyorsa ben gerçekte ne kadar özgür olabilirim?

Nihayetinde özgür irade dediğimiz meselenin olayların akabinde komplo teorisi yazan adamların söylediklerine benzediğini düşünüyorum. Bir şeyler yapıyoruz. Ben bu yazıyı yazıyorum mesela. Bu yazıyı yazmaktan başka bir şey yapamıyorum. Cümleyi yazdıktan sonra mola vermemi söyledi bilgisayar. Erteledim. Mola verebilirdim, vermedim. Ancak bu molayı verişim, vermeyişim, irademin yazıya devam etmek yönünde tecelli etmesinin sebebi takdir. Buna ben kendim öyle istedim diyebilirim. Ben olay olduktan sonra istediğimi hissettim. Artık iradeye bakışım bu. Allah bize irade değil de, olayların kendi kontrolümüzde, irademizle gerçekleştiğine dair bir duygu üreteci vermiş. Biz de ona bakıp dünyayı sahipleniyoruz.

İnsan kontrolün kendisinde olmadığını düşündüğünde mutsuz oluyor zira. Motivasyonla ilgili Drive diye bir kitap dinliyorum. İnsanların içten gelen motivasyonunun asıl kaynağı kontrol hissi diyor. İnsanlara robotmuş gibi davranınca yapacakları işi sevseler bile yapmak istemiyorlar. Allah da bize bu irade hissini dünyayla başa çıkalım ve oyuna devam edelim diye vermiş. Kaderde kadere inanmak da varmış veya inanmamak.

Diğer meselemiz de bir miktar buna bağlı: Yapay zeka ne olacak? Şimdiki sistemlerin şöyle hatası, böyle aptallığı varmış. Var. Doğru çalışmayan tarafı çok. Kompleks hikayeler uydururken basit meselelerde saçmaladığı vaki. Bu haliyle insanların yerini alamaz. Ancak mesele bu değil. Bilgi işçisi kıvamındaki insanların yaptığı çoğu işi yapabilir. Bunun neticesi artık daha az insan bu kadar zihinsel emek verip bilgi işçisi olmaya niyetlenir. Eskiden logaritma cetvelleri varmış mühendislerin kullandığı, şimdikilerin hiçbiri bilmez. Ben de bilmiyorum. Cebinde hesap makinesi var zaten, logaritma cetveli de ne? GPT ve türevlerinin etkisi de bütün bu bilgi ve özetleme üzerinde böyle olabilir. Avukatlar dilekçelerini ona yazdırabilir, öğrenciler tezlerini ona yazdırabilir, müdürler raporlarını ondan alabilir, yatırımcılar tavsiyelerini ondan alabilir, bütün eğitim sistemi yapay zekanın çalıştığı, öğrencilerin sadece onu kullanmayı öğrendiği bir tiyatroya dönüşebilir.

Gelişmeler de giderek de hızlanıyor. Artık yapay zeka yapay zekayı geliştirmeye başladı. Teknolojinin uygulanmasında bir enerji sınırı var. Yani insan becerisine sahip bir makineyi, insan kadar ucuza çalıştırmak mümkün olmayabilir. Hala insanın oynayacağı bir rol olabilir. Belki bilinç meselesi gerçekten çözülemeyecek bir meseledir ve zamanında Penrose'un dediği gibi kuantum seviyesindeki etkileşimlerle ilgilidir ve bir yüz yıl daha insan mertebesinde dünyayı anlayan ve etkili bir yapay zeka gerçekleşmeyebilir. Bunlar asıl sorular değil.

Benim asıl derdim, zeka anlamında zaten pek de matah bir mertebede bulunmayan insanların çoğunun tamamen iptal olacak olması. Makineler şuur kazanabilir mi? diye bir sorudan çok, makineler insanların olan şuurlarına nasıl etki eder? diye soruyorum ve pek de umut verici bir manzara yok. Dünya düzeni zaten adil değil. Bunun yanına bir de eblehleri iyice eblehleştirecek ve onlara ihtiyacı yok edecek makineler icad ediyoruz. Bunun sonu ne olacak? İradem olduğunu düşünsem endişe ederdim, sadece merakla izlemekle yetiniyorum. Yapay zekanın ortaya çıkıp, insanların gereksizleştiği bir çağda yaratılmışım. Güzel hikaye. Sevdim bu dönemi.

İşte çocuklar olmadığındaki dertlerim böyle. Nietzsche'nin kadınla ilgili bütün meselelerin bir çözümü vardır ve adı hamileliktir diye bir lafı var. Bunu hiç çocukların varoluş kaygısına etkileri şeklinde yorumlamamıştım ama Fritz bey doğru ama eksik demiş.