Neden öfkelenirsin? Adam diyor ki gerçek olduğundan şüphe ettiklerin seni öfkelendirir.

Bu kadar basit değil bana kalırsa. Bir çocuk bana gerizekalı derse öfkelenmem, aynı sözü aklına güvendiğim birinden duyarsam öfkelenirim. Sadece söylenen değil, söyleyen de önemli.

Asıl mesele anlatıyı koruma ve kollama gibi görünüyor. Kişisel anlatıma zarar verecek güçte isen ve söylediklerin anlatım hakkında şüphe uyandırıyorsa, duygularım buna göre şekillenir. Bir çocuk kişiliğim hakkındaki anlatıma zarar verecek güçte değil, onun gerizekalı demesinin bana bir zararı yok. Zekasına güvendiğim biriyse bu güce sahip, beni kendi anlatımdan şüpheye düşürebilir.

Kişisel anlatıyı koruma ve kollama muhtemelen insanın en önemli zihinsel amacı. Bütün zihinsel faaliyetler buraya çıkıyor: Anlatımızı paylaşabileceğimiz insanlarla arkadaş oluyoruz, buna zarar vereceğini düşündüğümüz kişileri sevmiyoruz, anlatıdan şüpheye düşersek yeni bir anlatı kuruncaya kadar depresyona giriyoruz. Olayları hep bu anlatıya eklemleme ihtiyacındayız. Öğrendiklerimizi bu anlatıyı tahkim etmek için kullanıyoruz ve anlatıya aykırı herhangi bir bilgiyi mümkün mertebe, hiç düşünmeden, yaftalayarak hızlıca geçiyoruz.

İnsanlarla ilişkilerimizdeki duyguların bu anlatı üzerinden şekillendiğini düşünüyorum. Kardeş kavgalarının ve mezhep savaşlarının daha uzaktakilere nazaran daha şiddetli olmasının sebebi de anlatılara verebilecekleri zararın daha fazla olmasından. Şiileri mi daha tehlikeli bulursun, Hristiyanları mı? İlkinin bizimle aynı zemin üzerinde farklı bir anlatı kurmaya çalışması, bizim anlatımızın ulularını kendi anlatısına meze yapması, duygusal olarak onları daha tehlikeli yapıyor.

Hristiyanlara mı daha gıcığız, Ateistlere mi peki? Teorik olarak biriyle aynı Allahı paylaştığımıza göre, Ateistlerin bizim için daha menfur olması beklenir. Ancak sadece Tanrıyı inkar eden ama anlatımızın diğer unsurlarına bulaşmayan, alay etmeyen, kendi inançsızlığıyla sakin bir Ateist büyük bir nefret uyandırmaz. Hz. İsa'ya Tanrı diyen ve diğer bazı peygamberler hakkında acayip hikayeler anlatan Hristiyanlar bizi daha çok öfkelendirir.

Aynı geçmişi paylaşmış insanların, artık geleceği paylaşmadıklarında anlatının farklılaşması da bu yüzden öfke doğurur. Aynı unsurlar, aynı olaylar, iki farklı anlatının malzemesi haline gelmiş ve anlatıları tehdit etmektedir. Hikayelerdeki her farklılaşma öfkeye sebep olur. Ama böyle değildi. Anlatıyı koruma ve kollama ihtiyacı doğmuştur. Öfke bunu işaret eder.

İnsan anlatısına zarar verme gücünü başkasına kendi eliyle veriyor. Eski arkadaşlar da bu gücün en çok kendini gösterdiği yer. Aynı hayatı paylaşıyor, aynı durumlarda bulunuyor ve kendi anlatının parçası haline getiriyorsun. Görüşmeyi bırakıp kişisel anlatılar farklı yönlere doğru yol almaya başladığında, geçmişe dönük anlatının farklılaşması öfkelendiriyor. Buna yeni anlatı kurma ihtiyacını da ekleyince hayli yorucu.

[Menfez] #öfke #duygular #anlatı #kişisel anlatı #Hristiyanlık #ilişkiler #Şia