Marcus Aurelius Düşüncelerini yazmaya 39 yaşında imparator olduktan sonra başlamış. Roma imparatorunun kendiyle hesaplaşmaalaarı ve kendine notları. Adamın felsefe yapmak gibi bir iddiası yokmuş, zaten kitabının daha öncekilere göre yavan kaldığı söylenir. Yine de uçmayan imparatorları uçuran zevat yüzünden felsefeciye dönüşmüş.

Bütün bu felsefe ve entelektüel faaliyetin sınıfsal bir sinyal meselesi olduğuna kanaat ettim. İnsanların arasında sinyal varsa, bunu doğrudan anlatmak yerine hakikat gibi, ihlas gibi bazı kavramlara başvuruyorlar. Gerçekten inanıyorsan bizdensin sinyali, biz birbirimizi biliriz sinyali. Sinyaller karışmasın ve sahte olanlar ayırdedilsin diye zor sinyaller gerekiyor.

Biz hakikati bulduk diyene yaklaşımım bu, bizim dairemizde hakikat budur. Bizim meclisimizde bu geçerlidir. Biz buna hakikat deriz ve bizim gibiler de buna hakikat der. Üzerinde gerçekten konuşulması imkansız, anlaşılması, somulaştırılması imkansız bir kelime bütünü bu hakikat. Üzerinde konuşulabilir olana indirgenmiş diyoruz, o zaman sinyal vasfını kaybediyor. Birilerinin elinde çer çöpe dönüşecekse, hakikatin ne anlamı var?