Twitter'a takılınca fazla politikleştim. Bana yaramıyor bu.

Önceki günkü gösterinin yorumları: Devletimizin bir bildiği vardır, ne yaparsa hikmetlidir, bir tek bu devletimiz var, o giderse vatan da elden gider. Bunun gibi ezelden ezberlediğimiz, söyleyene artık düz faşist dediğim yorumlar.

Türkiye Cumhuriyeti benim neyim olur?

Devletle ilişkim fonksiyonel/pratik bir ilişki. Bana sınırlarım içinde bir yaşama imkanı sağlıyor ve ben de bunun karşılığı ona vergi veriyor ve başkalarına ait sınırlara riayet ediyorum. Bunun için çeşitli araçları var, askeri, polisi, memuru, öğretmeni... mevcut.

Şu kırk yılda öğrendiğim devletle bu pratik ilişkinin ötesinde bir ilişkinin anlamsızlığı. Ben ona bir şeyler veririm, o bana bir şeyler verir ve bunun ötesinde onunla ölümsüzlük hikayesi üzerinden bir ilişki kurmam. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilelebet payidar kalması benimle ilgili bir mesele değil, kendini devletin sahibi görenlerle ilgili bir mesele.

O sebeple bu gibi devlete muhalif olunan her konuda beka konusunun açılmasına faşistlik olarak bakıyorum. Eskiden anlamaya çalışırdım ama devletin ideolojisinden ve halkı güttüğü kavramlardan giderek uzaklaşınca, geldiğim noktada devletlerin bütün bu beka meselelerinin aynı sınıfsal reflekslerle beslendiğini gördüm. Amerikalı'nın, Brezilyalı'nın, Rusyalı'nın, Japonyalı'nın beka refleksleri, Türkiyeli'ninkinden farklı değil. İçerik değişebilir, hikayeleri değişebilir ama ulus devletler benzer şekilde idare ediyor vatandaşlarını.

O sebeple kriter de benim için hikayelerin ötesinde bir yerlerde. Ben iyi vatandaş olursam devlet de bana iyi olacak mı? Ben devletin dostu olursam, devlet de benim dostum olacak mı? Bunlara evet diyemiyorum.

Ben devletin düşmanı değilim. Kamu düzeninin korunması benim gibi normal vatandaşların lehine. Hayatımın devamlı bir düşman tehdidi altında geçmesini istemem. Devletin benim hayatımda olduğundan fazla yer işgal etmesini istemem. O sebeple durduk yere devleti düşman etmek gibi bir motivasyonum yok.

Bununla beraber kırk senede öğrendiğim şey bu devletin düz, kendi halinde yaşamaya çalışan vatandaşına düşmanlık beslediği oldu. İşini iyi yapanın değil, rüşvet verenin, vergisini zamanında ödeyenin değil, mümkün mertebe geciktirenin, devletin belirlediği hukuka değil, bir takım ilişkilerine güvenenlerin lehine bir düzen kurulmuş. Devlet sade vatandaşına düşmanlık yapıyor.

Kırk senede bu devlete herhangi bir güven besleyenin kazıklandığını öğrendim. Bunu öğrendikten sonra da kendi işimi kendim görmeye, devletin söylediğine değil, yaptığına bakmaya başladım. Bu da beni en makbul vatandaşlar arasından çıkardı. Ben de artık vergileri ödemek için af çıkmasını bekliyorum.

Devletimiz sadece vatandaşa olan düşmanlığınıu bir takım ölümsüzlük hikayeleriyle süslüyor. Şunu da biliyor çünkü, sade vatandaşın alıp başını gitmesi mümkün değil. Benim şahsen yaşadığım meseleler nisbi olarak ufak, yedi senedir bitmeyen boşanma davası için mahkemeyi basmayacağımı biliyor, dört sene kira ödemeyen kiracı için hiçbir şey yapmayan memurları vurmayacağımı biliyor. Düzen bir şekilde işlemeye devam ediyor. Devlet masal üretmeye, bürokrasi işini savsaklamaya, insanlar birbirini kazıklamaya devam ediyor.

Politik düzenin tek bir amacı olmalı: İnsanın devletiyle ilişkisi (ne eylerse şükretmek gereken) bir tanrının kulu gibi değil, her şeyin tahmin edilebilir olduğu bir makineye benzemeli. Amacımız insanlara ölümsüzlük hikayesi sunmak değil, bu devletin amacı değil, devlet bir defa günlük dertleri bırakıp insanların hayatına ideoloji sokuşturmaya başladığında bu ideoloji sınıflaşmanın, hokkabazlığın, zulmün, birbirini kazıklamanın bir aracına dönüşüyor.

[Yeni Yazılar] #devlet #kamu düzeni #rüşvet #bürokrasi