Virgül 13 Mart #2
Bir şekilde felsefi İdealizme bulaşmış tüm fikirlerin komik gelmeye başladığını farkediyorum. Schopenhauer'in İrade ve İdea olarak Dünya'sını okurken farkettiğim kadarıyla fikren hayli Materyalist hale gelmişim son birkaç senedir.
Yeryüzünün tecrübe ettiğimiz kadar olmadığını inanıp, bir yandan da nasıl Materyalist olabilirsin? Bir şekilde bu fazlalığı izah etmek gerekmez mi? İdea buradan çıkmıyor mu? Bakıyoruz, dünyayı anlama faaliyetimiz, dünyada edindiğimiz tecrübeden fazlasına ihtiyaç duyuyor. Kediler de dünyayı tecrübe ediyor ancak onların bizim kavramlarımızı anlama imkanı yok, o halde insandaki bu fazlalığı izah edecek bir yola muhtacız. Platon'dan beri bunun yolu nesnelerin dışında bir dünya, bir kavram dünyasına inanmak olmuş.
Bununla beraber buradaki mesele, sanırım bu kavramların insana dünyayı izah etmekten çok, insanı bir nevi trans haline sokması. Biz bir şekilde kendi dünyamızda yaşıyoruz, bu doğru, kavramların dünyası insanların zihinlerinde var ve gerçek. Bununla beraber bu dünya bir yükseklik değil, bilakis bir hayal dünyası sunuyor insanlara. Burun kavramı bize burunların farklarını örtüyor, masa dediğimiz her şey birbirinden farklı. O sebeple İdea insan zihninin sınırlarının ortaya çıkardığı bir mesele, biz iki masayı birbirinden ayırma zahmetine girmemek için hepsine masa diyoruz.
Model olarak İdealizm ve türevleri, insanı (varsa öyle bir şey) gerçeğe yaklaştırmaya yaramıyor, bilakis uzaklaştırıyor. İnsana kendi hikayelerini gerçek kabul etmek için bir çerçeve sunuyor, bu dünyada olmayabilir ama bütün bunların geçerli bir dünya var fikri, her saçmalığı fikir diye ileri sürmeye imkan tanıyor. Bu halde insanlara kendi sanal dünyalarını dünyaya teşmil etmek için bir araçtan başka bir şey değil.
Yine de çok zeki insanların buna inanıyor olması sende bir etki meydana getirmiyor mu? Ben Hegel'deki gibi kavramların karmaşık hale gelmesinden etkilenen biri değilim. Hakikat 5 yaşındaki çocuk için de, 50 yaşındaki profesör kadar erişilebilir olmalıdır ve buradan anlaşılması gereken, hakikatin çocuğa yakın olduğu değil, Hegel'in de hakikat karşısında beş yaşındaki çocuk kadar acemi olduğu, söylediklerinin onu hakikate daha yaklaştırmadığı.
Hakikate yakınlığın herkes için geçerli bir ölçüsü varsa, bu herhalde dünyayı izah edebilmek olmalı. Dünyayı izah etmek için de, onu olduğu gibi görmek gibi bir amaç lazım. Bunun yerine kendi dünyamızı, kavramlarımızı yaparız demek, bu izah faaliyetinden ve amacından uzaklaştırıyor. İdealizm'de insanlara FOMO (Fear of missing out, dışarda kalma veya kaçırma korkusu) üretip, onlara bunu anlasanız, hakikati de anlayacaksınız intibaı verdikleri sonsuz kavram kuyuları üzerinden, saygınlık devşirmekten başka bir hakikat göremiyorum.