Bugün Bursa'dan Ankara'ya şoförlük yaptım. Eskisi kadar hızlı değilim, hızlı olmak işime gelmiyor. Yarım saat, 45 dakikada bir arabadan indiğim 1 dakikalık (veya namazlarda daha uzun) molalar verdim. Yolcuları bilmiyorum ama beni daha az yordu.

Çalışırken yarım saatte bir yerimden kalkmaya çalışıyorum. Telefonda Clockwork Tomato <https://play.google.com/store/apps/details?id%3Dnet.phlam.android.clockworktomato&hl%3Den>__ diye bir program var, 28 dakika çalıştıktan sonra 7 dakika mola verdiriyor. Bu 7 dakikanın 1 dakikasını hareket etmeye ayırıyorum. Şimdilik elimden (daha doğrusu tembelliğimden) bu geliyor.

/Fasılalı/ bir çalışma usulü olan Pomodoro Tekniği <http://pomodorotechnique.com/>__, bizim meslekte popüler. Genelde 25+5 şeklinde, bir tembellik tedavisi olarak kullanılıyor. Ben çalışmasam da zil çalınca yerimden kalkmak için açık tutuyorum.


Yolda birkaç podcast, biraz Alan Watts, bir de İslam Mezhepleri dersi dinledim.

ABC Radio National'ın Philosopher's Zone podcast'inin birinde <http://www.abc.net.au/radionational/programs/philosopherszone/>__, Simon Blackburn vardı. Felsefenin, bilimin tek gerçek kabul edildiği bir dünyada ne sağlayacağını anlattı. Anlattıklarından bir tek Dawkins'e eski moda bilimci, Thomas Nagel'in son kitabına da tuhaf dediğini hatırlıyorum. Blackburn'u severim ama yolda pek gitmiyor.

Diğer podcast, yine Philosopher's Zone'dan zaman savaşı ile ilgiliydi. Bilimin mihenk taşı Fizik'in sabit kabul ettiği ışık hızının, öyle olmayabileceğini anlatıyordu. Zaman anlayışı değiştiğinde, Fizik'in de artık ekolleri olacağını anlatıyordu.

Zamanla ilgili söylenenleri BBC Radio 4'da Melvin Bragg'in sunduğu *In Our Time* <http://www.bbc.co.uk/programmes/b006qykl>__ podcast'inde yayınlanan Exoplanets (Harici Gezegenler) podcast'iyle biraz hercumerc etmiş olabilirim. Üç kozmolog Güneş Sistemi dışında keşfedilen gezegenleri anlatıyorlardı. Şimdilerde sıranın yavaş yavaş bu gezegenlerin özelliklerini ve uydularını keşfetmeye geldiğini söylediler.

Bunun devamında da aynı podcast'in Galen'le ilgili bir bölümü daha dinledim. Galen, malum, ikinci yüzyılda yaşamış ve etkisi Rönesans'a kadar sürmüş bir hekim. Bergama'da doğmuş, İskenderiye'de tıp eğitimi almış. İskenderiye o zamanlar iskelet üzerinde tıp eğitimi verilen tek merkezmiş. 28 yaşında (o zaman için hayli önemli bir pozisyon olan) Gladyatörlerden sorumlu hekimliğe atanmış. Onlar üzerinde beslenmeyle ilgili çok gözlemleri olmuş ve yeni tedaviler denemiş. Daha sonra, meşhur Stoacı İmparator Marcus Aurelius'un hekimi olmuş. Hipokrat'ın 4 humor teorisini ilerletmiş ve teorik tıpta, bin sene sürecek bir otorite tesis etmiş.

Galen hakkında aklımda kalanlar daha fazla, kendisiyle eski tanışıklığımdan veya anlatılanların daha somut olmasından olabilir.

iTunesU'da, Türkçe içerik ararken, Açıköğretim derslerinden birkaç tane bulmuştum. Mezhepler Tarihi ilgimi çekti. Bugün Alevilik hakkında bir bölüm dinledim. Alevilik hakkında genel bilgiler, 12 hizmet, yol kardeşliği musahiplik, cem'lerin çeşitleri ve adabı konusunda bir dede bilgi verdi. Bunların birçoğunu, bu konulara ilgi duyduğum halde, şu zamana kadar öğrenmemişim. Şiilik hakkındaki bilgime nazaran, coğrafyası daha yakın olan Alevilik'i daha çok bilmek gerekirdi.

Bunun sebebi herhalde kendilerini kapatmaları ve misyonerlik peşinde olmayışları. Bilen zaten biliyor, bilmeyenlerin de bilmesine gerek yok gibi düşünüyor olabilirler.

Bir Alevi'nin Sünnileştiğini duyduğum oldu ama tersini hiç duymadım, olabileceğine de ihtimal vermem. Bir de cemaatlerinin idaresi seyyidlerce (veya öyle olduğunu iddia edenlerce) yapıldığından, dışardan birinin gelip, yükselmesi mümkün değil. 60 yaşında beyaz bir Sünni, sonradan müslüman olmuş 20 yaşındaki bir zencinin arkasında rahatsızlık duymadan namaz kılar ama bir cem'i ve cemaati idare edecek kişiler belirli ve bir zenci asla bunlardan biri olamaz. Kardeşlik, hoşgörü, birbirimizi kollamak tamam da, bir tarafından zenciysen, olabileceğin en iyi ihtimalle güzel sesli bir zenci olmak. O zaman da, muhtemelen endişelendikleri gibi, neden asimile oluyoruz? diye düşünüyorlardır.


Bir de sanırım Seth Godin podcast'i dinlemeye çalıştım ama eski bölümleriydi ve pek çekici gelmedi.

Şöyle bir bakınca Watts'tan da bugün aklımda kalan bir şey yok. Dao ile ilgili bir şeyler söylediğini hatırlıyor gibiyim ama ı-ıh.


Bugün sevdiğim biri bana hayatında gördüğü en mantıklı/rasyonel/dayanıklı iyimser insanlardan biri olduğumu, iyimserlerin çoğunda bir kendini kandırma olduğu halde, bende bunun olmadığını söyledi.

Kendimi kandırmadığımı iddia edemem, muhtemelen azdan biraz daha çok kandırıyorumdur. İnsan gafletsiz herhalde yaşayamaz, ancak *daha derin gaflet* <http://eminresah.com/gaflet/index.html>__ mümkün. Ben de kendimi daha derin kandırıyor olabilirim, yalan gibi duran yalanlarla değil, gerçek gibi duran yalanlarla.

İyimserliğin sebebi ise, kötümserliğin de onun kadar tercih meselesi olması. Bir araya gelince hallerinden şikayet yarışması düzenleyen insanlar vardır. Onlardan değilim. Dünyanın (veya dünyamın) her an çok daha kötü bir yere dönüşebileceğinin farkındayım, ancak kötü hayallerin de, güzel hayaller kadar hayal olduğunu düşünüyorum. Hayaller için kendimize eziyet etmeye gerek yok.

Kainatın genel akışı da iyilikten yana. 100 kötülük sayabildiğiniz yerde, muhtemelen 101 veya daha fazla iyilik sayarsınız. Bazen her şey kötü, tüm dünya yıkılacak gibidir ama hayır, sakin düşünen insanın şükredeceği çok.

Bir de elimiz mahkum, umudumuzu kesemeyiz. Nasıl ki iman ve şüphe birbirini derinleştirir, hayata sorun bulmak için bakan adamın da, iyimserliğini derinleştirmesi gerekir yoksa bulduğu sorunlar hep aynı sorunlar olur ve kendi de dahil herkes ondan sıkılır.

İnsan kötümser olacaksa bile, daha iyi bir kötümser olmak için arada iyimser olmasında fayda var.

[Yevmiyeler]