1

Bu site babamın malı değil. Babam zamanında Internet yoktu.

Bir zamanlar hangi yapacağım işten kaçıyorduysam, Ahmet Turan Alkan'ın buna benzer başlayan bir yazısını okumuştum. Adamcağızı zamanında severdim. Üç Noktanın Söylediği'ni gençlik yıllarımda okumuştum. Zaman'daki yazılarını da arada sırada okurdum. Mısır darbesinden sonraki başlığında İhvan'a şiddet ithamında bulunan yazıya kadar edebiyatı fazla olmuş dışında fazla eleştirilecek tarafı yoktu. Fazla sağduyulu da denebilir belki ama gazete yazarından fazlasını bekleyemeyiz.

Bendeniz yazıda edebiyatı tatlının şekeri cinsinden değil, yemeğin tuzu kabilinden anlarım. Eğer tuz belliyse, çok uğraşılmış da olsa o yemekten lezzet alamazsınız. Edebiyatın da belli olanı yazıyı ve okuru sıkar. Zamanında bize hocalık yaptığını sanan Mehmet (soyadını unuttum) isimli bir romancının yazılarında da benzeri aklıma gelmişti.

Neyse, burası babamın malı değil, kendi malım. Alan adına senede 10$, hosting'e de (diğer sitelerinki de dahil) üç ayda bir 12$ veriyorum ve biraz da zaman ayırıyorum. Bunlar harici bir giderim olmadığı için reklam almaya gerek görmedim. Buraya günde kaç kişinin geldiğini bile bilmiyorum. Uzun zaman önce Google Analytics'le takip ederdim, artık o takibi de bıraktım.

Bunları niye anlattığımı soracak olursanız: Sağolsun, geçenlerde Arşivlemesem Olmazdı'da buradaki birkaç yazıyı gördüm ve acaba her daim böyle gündemle alakalı şeyler yazmamı bekleyenler olur mu? diye bir şüphe duydum. Gündeme bugünlerdeki gibi ufak kasaba boğuculuğu çöreklendiğinde, kendimi dışına atmak için elimden geleni yapıyorum. Elimden gelen de yazmak. Neticesini etkileyemeyeceğim olaylar hakkında fazla çene ve parmak yormayı akıllıca görmüyorum. Her yaptığım iş akıllıca değil. Ben de gündeme dair gereğinden fazla yazdım. Haddizatında yazmanın kendisi de pek akıllıca sayılmaz ama haftada üç beş gün bugün ne yazsam? sorunu yaşayacak veya yazılardan para alıp millete kanaat öğretmeye heves edecek kadar da, hamdolsun, kendimi kaybetmedim.

O sebeple, eğer gündemle ilgili çok değerli görüşlerimi merak edenler varsa, merak etmesinler. Gülen'in ceket üstünden ölçtürdüğü tansiyon kadar akılda kalmayan (ve adamın her dediğini anlayanların dışında kimsenin anlamadığı ve tabii her dediğine inananların dışında kimsenin inanmadığı) sözlerine mesela, yorum yapamayacağım. Umurumda değil demek istemiyorum ama değil. İçimdeki yangın ne onunla, ne hükümetle ilgili.

Bugün sabahtan beri oğlumu özlüyorum. İki buçuk gündür iki buçuk yaşındaki efendiden uzaktayım ve özledim. Yakında ağlamaya da başlarım. İnsanları (ve diğer fanileri) fazla sevmekten korkarım, bu oğlancığı da fazla sevmekten korkuyorum. Bunun bir çaresi var mı acaba?

2

Bugün Ankara'dan Bursa'ya gelirken, geçen gün dinlediğimi sandığım ama aklımda hiçbir şey kalmayan Watts vaazlarından birini daha dinledim. Out of Your Mind imiş serinin adı, bu da 5. bölümü imiş.

Aydınlanma (satori, nirvana vs.) üzerine bir takım laflar etmeye hazırlanıyorum. Kafamda dönüyor şimdilik. o kısmını oraya saklayayım. Ancak ölümden bahsederken, hayatı anlamanın da ancak ölümü anlamakla mümkün olacağını, halbuki ölümü anlamamak için ölümden başka bir şeye çevirmeye çalıştığımızı söylüyordu. Ölümü ölümlükten çıkarmak dediği, tekil insana ölümden sonra hayat vaad etmek oluyor sanırım.

Bu konuda ölümden sonraki hesap konusunda imanımı tarttığım oluyor. Bunun zor bir konu olduğu aşikar. Ölümü hayata bağlayan, bugünü ölümün ertesine bir projektör gibi yansıtan inanç: Bugün ne yaptıysan, yarın onun hesabını vereceksin.

Bu inancı ölümden (ve getirdiği yokluktan) kurtulmak için mi uydurmuşlar? Ölümü olduğu haliyle anlamak yerine, dünya hayatını düzenleyen bir manivela haline getirmek mi istediler? Ölümü hatırla diye başlayınca, bunu herhangi bir fikre delil yapabiliyorsun.

Kitab-ı Hakim Allah'ın varlığı üzerinde bir isbata girişmez. Ancak Allah'ın varlığının bir ahireti gerektirdiğini, aksi halde Allah'ın (haşa) zalim ve insanın bu hayatta yaşadığı sıkıntıların manasız olacağını anlatır. Kötülük problemini sadece dünyadaki olaylara bakarak çözmek mümkün değil.

Dünya hayatındaki adaletsizliğin çözümü olarak hiçbirimiz aslında yokuz veya hepimiz biriz demek iddialı bir şaşırtmaca gibi görünüyor. Kendime ölüm bütün bu yaşananların sonu olsa? diye sorduğumda, hayırrrr! diye bir cevap almıyorum. Kuralları ben koymadım. Nihayetinde ba'su ba'd'el-mevt yoksa, öldükten sonra bir dakika, bize dirileceğimiz söylenmişti diyecek imkan da yok. Meseleyi Allah'ın mecburiyeti gibi görmek de biraz tuhaf geliyor. Diriltmeyecekse diriltmez.

Bununla beraber hepimiz biriz ve dünyadaki sahte bireyliğimiz ölümden sonrasına taşınmaz manasında sunulan düşüncenin , en az ölümden sonraki hayat kadar inanca muhtaç olduğu ve insanı başka bir şekilde öldürdüğü kanaatindeyim. Hayatı sadece dünyevi bir akış ve bir biyosferde organizmaların birbirinin tepesinde tekamül etmesi diye okuyabilirsiniz. İnsanın da diğer hayvanlardan daha özel olmadığını, birbirini yiyen insanların, ceylan yiyen aslanlardan daha fazla adaleti haketmediğini iddia edebilirsiniz. Bunların hepsi, insanın diğer varlıklardan biri olduğuyla aynı kapıya çıkar.

Neden bu soruları insan soruyor? dediğimde bir cevap var mı? Bunu insan sormuyor, bunu kainat kendi kendine soruyor diye bir cevabı var. Ben mesela kainattaki bir şuur damlası olarak onun kendine açılan gözlerinden biriyim ve neden varım? diye sorduğumda kainat da bu soruyu kendine sormuş oluyor.

Ancak, sevgili Panteist (veya her neyse), neticede ufacık da olsa bir şuurumun olduğunu kabul edebiliriz. Bazı şeyleri yapabiliyorum ve bazılarını yapamıyorum. Bazı sözleri söyleyebiliyorum, bazı dilleri konuşabiliyorum, bazı problemleri çözebiliyorum, bazı insanları seviyor ve onlara yardım ediyorum ve bazılarından uzak duruyorum. Şimdi, sen, bu iradenin de, diğer bütün her şey gibi otomatik olduğunu söylüyorsan veya bu iradeyi yok edip, kainatın iradesine bağlanmamı istiyorsan kainat mı iradesini bana teslim etmiş oluyor, ben mi kainata irademi teslim etmiş oluyorum?

Bu ben miyim, o mu, aynıysak neden ayrı gibi yapıyoruz, ayrıysak neden aynı gibi yapıyoruz, zorumuz ne?

İki irade olduğunu ve ebedi iradenin, geçici iradeyi sigaya çekeceğini düşünmek daha anlamlı değil mi?

Bazen aydınlanma (veya erme) dediklerinin, insanların karşısına geçip, aydınlandım diyecek cesaretten başka bir şey olmadığını düşünüyorum. Bu hikayeler de gelebilecek sorulardan kaçma yolu: Hepimiz biriz, o halde haydi bu soruları boşverip hayatı yaşamaya bakalım.