Coursera'da Learning How To Learn diye bir dersi takip ediyorum. Ara sıra videolarını seyrediyorum, takip edip de fazla bir ilgim yok.

Bir şeyi okuduğunda, kitabı kapatıp hatırladıklarını yazar, sonra tekrar kitaba bakar ve yazdıklarının doğruluğunu kontrol edersen, yatırdığın zamana göre en verimli öğrenme getirisini elde ediyormuşsun. Bunun yanında altını çizme, kavram (zihin) haritası yapma vs. gibi teknikler hep geride kalıyormuş.

Unutmayayım diye yazdım. Şimdi videoyu tekrar seyredip, doğru mu anlamışım ona bakacağım.


Allah, Felsefe ve Bilim kitabında Enis Doko'nun Aksiyolojik Argüman isimli bir yazısı var. Kısacası nesnel ahlaki doğrular varsa, bunları herkesin vicdanına koyan bir Tanrı da vardır diye bir delil.

Realizm kelimesi, Felsefe'de günlük hayatta anladığımızdan farklı anlamda kullanılır. Matematiksel Realizm mesela, matematiksel nesnelerin günlük hayattaki nesneler gibi gerçek olduğuna inanmaktır. Buna inanınca, Matematik bir keşif işi olur, zaten orada olan bir takım kavramları keşfedersin. Aksi halde Matematik icad konusu olur, aslında orada olmayan bir takım kavramları icad eder ve kullanırsın.

Ahlaki Realizm de bunun gibi, ahlaki doğruların gerçek olduğunu ve insan bağımsız varolduklarını söylüyor. Doko da bu kabulle başlayıp, çeşitli örneklerle Ahlaki Realizm'in tutarlı bir pozisyon olduğunu anlatmaya çalışıyor. Naçizane ben pek ikna olmadım. Neden ikna olmadığımı yazıya dökecekken, İtirazlar kısmında Platonik Ateizm bahsinde, bahusus Ahlaki Doğruların Tanrı olmadan bir İdeler Evreninde varolmasının tasavvur edilemeyeceğini anlatırken, söylemek istediğim her şeyi söylediğini farkettim.

Yani yazı kendi kendini intihar etmiş gibi oldu. Eflatun'un İdeler dünyasının tuhaf ve saçma olması konusunda hemfikirim ama bu Ahlaki Realizm denen mesele de ona çok benziyor.

Teknik Felsefeci değilim, Nesnel Ahlaki Doğrular ve Ahlaki İdeler arasında eminim çok farklar vardır ve bilenler uzun uzun yazı üretebilirler. Ancak bu ikisinin, Tanrı'ya delil bulacaksak pek bir farkı yoktur. Eğer insanlardan bağımsız ahlaki doğrular vardır makul bir pozisyon geliyorsa, o makul pozisyonu ideleri eleştirdiğimiz gibi eleştirebiliriz.

Mesela çocuklara tecavüz etmenin doğru olmadığı nesnel bir ahlaki kural olabilir diyebilirsiniz. Ancak neticede işin içinde bir tür olarak insanın olduğu hiçbir konu nesnel değildir. Eğer yeryüzünde en az bir kişi bu sapıklığı yapıyorsa, herkes bilir kuralı geçerliliğini kaybeder. Dahası zaten ahlak kuralları dediğimiz konu, insanın içinde potansiyel olarak bulunan kötülüklere karşı konulmuştur. Kimsenin aklına gelmeyen kötülüğü yasaklayan bir ahlaki kural da yoktur. Buradan devam edince, ahlakta tam manasıyla bir nesnellik olamayacağına varmak uzun sürmez.


Kitabın şu an okuduğum bölümünde de Hilbert Oteli kavramından delil bulmaya çalışıyoruz. Otuz sayfa yazmış ama söylemeye çalıştığı «sonsuzluk diye bir şey yoktur, o halde kainatın da bir başlangıcı vardır, bu başlangıcı da yaratan Tanrı'dır» sanırım.

«Madem sonsuzluk diye bir şey yok ve bu çok paradoksal, Tanrı nasıl sonsuz oluyor?» diye sorasım geldi ama bakalım daha bitmedi yazı.

Kitap müslüman halimle beni ikna edemiyor, Ateistler okuyunca ne düşünüyor merak ettim.

[Yevmiyeler]